Üniversite Ticarethane Değildir!

Serdar Değirmencioğlu Görevine İade Edilmelidir!

 Doğuş Üniversitesi, Psikoloji Bölümünde 15 Eylül 2013’de bölüm başkanı olarak göreve başlattığı Prof. Dr. Serdar M. Değirmencioğlu’nun işine 24 Ekim’de son verdi. İçinde bulunduğumuz akademik yıl itibariyle üniversitenin psikoloji bölümünde 300 lisans öğrencisi 4 öğretim üyesi bulunmakta ve bu 4 öğretim üyesinin bölüm öğrencilerine ders vermenin yanı sıra diğer bölüm öğrencilerine de ders verdiği bilinmektedir. Üniversite yönetimi; yüzlerce öğrenci için sadece dört öğretim üyesi istihdam etmektedir. Ünal Özmen’in tabiriyle “birleştirilmiş sınıflı köy okuluna benzeyen” üniversitede durum bu iken, yönetim Klinik Psikoloji alanında yüksek lisans programı açmak istemektedir. İşten çıkarılmanın asıl gerekçesi ise, Değirmencioğlu’nun klinik psikoloji alanında yüksek lisans programı açılabilmesi için bu alanda doktorası olan biri profesör en az üç öğretim üyesi gerektiğini savunarak mevcut halde bölümde Yrd. Doç. Dr. unvanıyla yalnızca bir klinik psikolog bulunduğunu belirtmesi ve yönetimin bu kararına karşı çıkmasıdır. Görünen o ki üniversite yönetimi en asgari mesleki içtihadın savunusuna dahi tahammül edememiştir. 

 Değirmencioğlu şahsında yapılan bu uygulama birçok vakıf üniversitesinin Psikoloji Bölümünde yönetimsel bir strateji haline gelmiştir. Vakıf üniversiteleri genelde unvanını ilk olarak kendilerinin verdiği Yardımcı Doçent ünvanlı akademisyenleri kadrolarına dahil ederek yoğun bir iş yükünün altında düşük maaşla çalışan bir akademisyenler ordusu yaratmaktadır. Kullanılan bir başka strateji ise Profesör ünvanlı emekli akademisyenleri kadroya dahil ederek sigorta ödemenin ya da akademisyenlerin hak ettiği maaşı talep etmelerinin önüne geçmeye çalışmaktır.  

 Bazı üniversitelerde ise - Doğuş Üniversitesi örneğindeki gibi –  akademik unvanları ve isimleri dikkat çekecek olan isimler kadroya alınmakta, tercih dönemi vitrin olarak öğrencilerin ve ailelerin önüne konulmakta, ardından altı doldurulamayacak gerekçelerle işten çıkarmalar yaşanmaktadır. Genellikle “deneme süreci içinde uygun bulunmadığı” bahanesiyle diskalifiye edilen bu akademisyenlerin yerine vakfın kendileriyle daha “uyumlu” olduğunu varsaydığı kişilerle yola devam edilmektedir. Bunun yanında, vakıf üniversitelerinde “uyumlu” bulunmayan akademisyenlerin, usule aykırı olarak işten çıkarıldığı ya da istifaya zorlandığı durumlar da yaygın olarak karşımıza çıkmaktadır.

 Öğretim üyelerinin olduğu kadar öğrencilerin de en temel hakkını hiçe sayan bu mantıkla “nasıl olsa öğrenci kayıt olmuştur; şehir değiştirme, eve-yurda yerleşme vb. bir sürü emekle bir bölüme yerleşmiştir, bırakıp da gidemez” rahatlığıyla bu uygulamalar devam ettirilmektedir. Basit bir maliyet ve kar hesabına dayanan bu uygulamalar, bölüm içindeki akademisyen sayısında azalmaya neden olurken, akademisyenler için iş yükü artışı ve elverişsiz çalışma koşulları yaratmaktadır. Sınırlı sayıda akademisyenle öğretime devam eden bölümlerde ise aynı akademisyenden birçok dersi almak zorunda kalacak öğrenciler farklı bakış açılarından mahrum olacak ve söz konusu üniversitelerde, üniversite eğitiminin temeli olan düşüncede çeşitlilik ilkesi bu sebeple yaşatılamayacaktır. 

 Bize göre, vakıf üniversitelerinin işleyişine ek olarak bu olayın bir klinik psikoloji programını konu edinmesinin de bir önemi var. Psikoloji disiplininde en çok bilinen alan klinik psikolojidir. Bunun sebeplerinin bazıları, Türkiye’de ve dünyada psikolojik kavramların ve anlayışların yaklaşık son 30 yılda hızlıca popülerleşmesi, psikolojinin terapistlikle, terapistliğin ise klinik psikolojiyle bir tutulması, klinik psikoloji yüksek lisansı yapmanın psikologlar açısından–psikolog olmak ve iş bulmak için- bir gereklilik ve diğer alanlara nispeten getirisi yüksek olan terapistlik mesleğine ulaşmanın ön koşulu olduğu algısıdır. Psikologlar ve başka bölüm mezunları açısından, alanı kuşatan bu algılar, psikologların sınırlı istihdam olanakları içinde yer bulma gayretiyle de birleşince vakıf üniversitelerinin istediği “talep” oluşmakta; öğrenciler de birer müşteriye dönüşmektedir. Bu doğrultuda Klinik Psikoloji yüksek lisans programları vakıf üniversiteleri için yeni müşterilerin çekileceği ve çeşitli keyfi düzenlemelerle kazancını arttıracağı bir alan haline gelmektedir.

 Prof. Dr. Serdar Değirmencioğlu’nun işten çıkarılmasıyla görünür hale gelen durum yukarıda da belirtildiği gibi, vakıf üniversitelerinin işleyişi ve klinik psikoloji alanına dair sorunların bir araya gelmesinden oluşmaktadır. Aynı zamanda,  bir bilimsel disiplinin katılımcı ve demokratik bir şekilde üretilmesi ve paylaşılmasına gittikçe daha fazla engel teşkil eden şey, eğitimin kamu dışına çıkarılması ve bilginin metalaştırılması sürecidir. Bu sürecin bir parçası olarak da vakıf üniversiteleri giderek ticarethane işleyişine daha fazla yaklaşmaktadır.

 Bu doğrultuda biz, Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği (TODAP) olarak, Doğuş Üniversitesi’nden, öncelikle ticarethane mantığının bir sonucu olarak işten çıkarılan Prof. Dr. Serdar Değirmencioğlu’nun, öğrencilerin bilgiyi ve bilimsel düşünceyi elde etme yolunda kendilerine yol gösterecek kişileri seçme özgürlüklerine saygı göstererek işine geri alınmasını talep ediyoruz. Aynı zamanda üniversitenin bağımsız düşünme ruhunu kaybetmediği sürece üniversite olarak kalabileceğini savunarak, asıl hedefimizin piyasa ve iktidar ilişkilerinden bağımsız, özerk ve katılımcı bir işleyişe sahip üniversitelerde, işten atılma korkusu ve baskılardan uzak bir şekilde yapılan bilgi üretimi ve paylaşımı olduğunu bir kez daha vurguluyoruz. 

TOPLUMSAL DAYANIŞMA İÇİN PSİKOLOGLAR DERNEĞİ (TODAP)

Web sitesi: todap.org

İletişim: todap.der@gmail.com

Twitter
Facebook
© Copyright 2013 - TODAP