Geçtiğimiz hafta basında yer alan bir haberde, Ankara'da yaşları 12 ve 14 olan iki çocuğa cinsel istismarda bulunmak suçlamasıyla tutuklanan 10 kişinin “İki mağdur 19-23 yaşlarında gösteriyordu. Küçük olduklarını bilmiyorduk” diyerek kendini savunduğu; bunun üzerine mahkeme heyetinin duruşmaya katılan 14 yaşındaki kız çocuğuna bakarak tutanağa “Mağdurun dış görünüş itibarıyla 17-18 yaşlarında erginlik gelişimini tamamlamış genç kız görünümünde olduğu gözlemlenmiştir” diye yazdığı; davaya katılan psikologun ise, bahsi geçen çocuk için “Manipülatif davranışları var, bu yaşam tarzını benimsedi, psikolojik açıdan tedavi edilmeli” dediği; sonuç olarak da, çocuğun şikayetçi olduğu 3 kişi dışında, diğer 7 sanığın tahliyesine karar verildiği aktarılmaktadır.
Haber doğru ise, bahsi geçen psikoloğun, istismara maruz kalan çocuğun ifade vermesi için uygun koşulları sağlama ve çocuğu koruma yükümlülüğünü yerine getirmek yerine, istismar olayından çocuğun sorumlu olabileceği gibi yanlış bir algı oluşmasına katkıda bulunduğu görülmektedir. Bizler açısından bu durum kabul edilemezdir. Çünkü burada söz konusu olan 12 ve 14 yaşlarında iki çocuktur ve yaşanan çocuk istismarıdır. Çocukların rıza belirttikleri durumlarda dahi bu gerçeğin değişmemesinin sebebi ise apaçık ortada olan eşitsiz ilişkidir: Yetişkin kişi, çocukların güvenini ve ihtiyaçlarını tamamen kendi çıkarları doğrultusunda kötüye kullanmaktadır. İstisnasız bir biçimde, istismarın sebebi, istismarcının davranışıdır; çocukların buna rıza göstermesi; "manipülatif" davranışları ve karakterleri ile olayı provoke etmesi söz konusu olamaz. Bazı grupların (daha önce istismara uğramış çocuk veya kadınlar, LGBT bireyler, engelliler gibi) istismara daha sık uğramalarının sebebiyse, zaman zaman ifade edildiği şekliyle "istismara yatkınlık"ları değil, bu riskler karşısında toplumsal ve hukuki mekanizmaların eril yapılanmaları ve yetersizlikleri ile onları koruyamamasıdır.
Adalet sisteminde çocuklara ve kadınlara yönelik şiddet ve taciz fiillerinin yargılanmadığına, erkeklerin bu davalarda en hafif biçimde cezalandırıldıklarına ya da hiç ceza almadıklarına, fiile maruz kalanların suçlandığına her gün tanık olmaktayız. Adli süreçte görev alan psikologlarından beklenen ise her koşulda, faillerin cezasız kalmaması ve istismara maruz kalanların adli süreçlerle bir kez daha zarar görmesinin engellenmesi yönünde inisiyatif kullanmalarıdır. Bu nedenle, bahsi geçen psikoloğu, bu süreçte ne tür bir rol aldığı ile ilgili bizi doğru bir biçimde bilgilendirmeye, aktarılanlar doğru ise bu yanlışı konusunda bir açıklama yapmaya ve zararın telafisi için elinden gelen çabayı göstermeye davet ediyoruz.
Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği (TODAP)