LGBT Bireylerle Ruh Sağlığı Alanında Çalışmak
 11 Ocak 2013 tarihinde TODAP’ın organizasyonuyla Prof. Dr. Selçuk Candansayar’ın TAKSAV’da yaptığı LGBT Bireylere Ruh Sağlığı Hizmeti başlıklı sunumun notlarından derlenmiş yazıyı aşağıda bulabilirsiniz.

 Sunum iki kısımdan oluşmaktadır; ilk kısmı ruh sağlığı alanına eleştirel bir perspektif sunarken, ikinci kısım LGBT bireylerle ruh sağlığı alanında yürütülecek çalışmalara bir çerçeve çizmeyi amaçlamaktadır. 

Ruhsal Hastalığın Tarihi

 Bilim, herhangi bir şeyi değiştirmeye çalıştığı andan itibaren politik bir iş yapmaktadır. "İyileştirme", "tımar etme", "bozukluğu düzeltme" gibi atıfları olan bir bilim pratiğinin saf ve nötr olduğu iddiası ne kadar doğru olabilir ki? Hatta, politik bakış açısına yaslanmadan bilim yapıyor olmak, yani sözde tarafsız olmak, dahi bir taraf olmaktır ve politik bir eylemdir. Bu sebeple, bilim yaparken siyasi bir faaliyet yaptığımızı aklımızdan çıkarmamak önemlidir.

 Tarihe eleştirel bir perspektifle bakacak olursak, insan kültürü oluşturmaya başladığı andan itibaren ruh sağlığı ve hastalıklarını tedavi etmenin gündemde olduğunu anlıyoruz. Örneğin, 16. yy. cadı avlarında katledilen cadıların bir kısmının bugünün bilim algısıyla baktığımızda epilepsi, konversiyon bozukluğu ve şizofreni hastaları oldukları görülebilir. Bunun yanında mülkiyet ilişkisi doğduğundan itibaren "tımar" fikrinin de ortaya çıktığını görürüz. Buna örnek olarak, 1960’lara kadar bir hastalık olarak görülen drapetomania'yı vermek uygun olacaktır. Drapetomania, siyah ırkın hastalıklarından biri olarak tanımlanmış, insanda yaşadığı yerden uzaklaşıp başıboş bir halde çalışmadan gezmeye çılgınca ve karşı konulmaz bir arzu duyma ve bunun sonucunda çalışmama ve kaçma gibi semptomlarla kendini gösteren ve özellikle kölelerde görülen bir hastalık olarak kabul edilmiştir. Drapetomania hastalığına karaciğerdeki bir maddenin yol açtığı iddia edilmiş ve efendisinin gözüne bakan ve kırbaçlandığında çok acı çekmeyen köleler bu teşhisi almıştır. Hastalığın tedavisinde ise zaman zaman kırbaçlama ve bağlayarak çalıştırma yöntemleri kullanılmış; korunma yöntemi olarak da kölelerin efendilerinin gözüne bakmasını engelleme ve ara sıra kırbaçlama önerilmiştir.

 Cartwright'ın 1850 yılında ortaya koyduğu bu teşhis ve tedavi gayet bilimsel yöntemlere dayanır; bir gözlem, teori, varsayım, denence, deney ve sonuç adımlarını içermektedir ki bu bilimsel yöntem, bugün kullandığımız yöntemin aynısıdır.  Görülüyor ki bugün kullandığımız ve mantıklı bulduğumuz birçok bulgu ve teşhis zaman içinde tıpkı drapetomania gibi geçerliliğini yitirebilir ve eleştirilebilir. Bu durum, bilim yaparken ne kadar politik bir faaliyet yapıldığına güzel bir örnektir. Benzer şekilde her hastalığın bir tarihi vardır; hastalıklar, toplumsal yapıdan, üretim ilişkisinden, siyasal ilişkiden etkilenir. (kapitalizmde, ofiste ızdırap yaşayan insan). Diğer bir deyişle insanın bir doğası yoktur;  tarihi vardır. Hastalıkların da doğası yoktur; tarihi vardır. 

Bir Hastalık Olarak Eşcinsellik

 Tarih boyunca heteroseksüellik dışı cinsellikler denetlenmeye çalışılmıştır. Toplumun düzenlenmesi için gerekli görülen bu denetleme diğer alanlarda olduğu gibi önce din tarafından, dinin etki alanı düştükçe hukuk tarafından ve en son tıbbın devreye girmesiyle yapılmıştır. 

 Eşcinselliğin hastalık olarak kabul edilmesinden önce eşcinselliği yasaklayan dini kurallar ve eşcinselliğe karşı yasal düzenlemeler mevcuttur. Heteroseksüellik dışı cinsellikler 16. yy.a kadar din tarafından günah kabul ediliyordu. Ne zaman ki din, toplumun düzenlenmesi için yeterli olmamaya başladı, devreye hukuk girdi. Bu alandaki yasal düzenlemeler, dinin özellikle veba salgınıyla baş etme konusunda yetersiz kalması ve itibarını kaybetmesiyle aynı döneme denk gelmektedir. Ardından bu konudaki ilk hukuki düzenlemeler ortaya çıkmış ve eşcinsel ilişkiler “suç” haline gelmiştir. Son olarak da tıbbın devreye girmesiyle ise eşcinsellik “hastalık” olarak tanımlanmıştır. Sekülerizasyonun da etkisiyle öncesinde eşcinsellik dinsel bir günah olarak görülürken ruhsal bir hastalık olarak inşa edilmiştir.

 Tarihsel akışa bakıldığında aşağıdaki noktalar dikkat çekicidir:
- 16. yüzyıl: Henry VIII. tarafından hukuki olarak yasaklandı 
- 1869: bir hastalık olarak homoseksüel
- 1885: Cezalandırılan suç
- 1967: Suç olmaktan çıkarılma
- 1973: APA sınıflamasından çıkarılma
- 1992: NARTH'ın (National Association of Research & Therapy of Homosexuality) kurulması. 

 Osmanlı’ya baktığımızda ise eşcinsel ilişkinin normal kabul edildiği görülür.  Mezapotamya'nın da cinsel yönelime bakışı, eşcinselliği yasak ilan eden Avrupa'nınkinden çok farklıydı. Örneğin, cumhuriyet kurulduğunda ceza hukukunu İtalya’dan alan Türkiye, eşcinselliğin suç sayılması ile ilgili maddeyi Türkçeye çevirmemiştir. Bu durum, büyük olasılıkla eşcinsel ilişkinin doğal kabul edilmesiyle ilgilidir. Türkiye'de eşcinselliğe bakışın olumsuz hale gelmesi 1980 darbesiyle ilgili olabilir. Darbecilerin ilk kararlarından biri Bülent Ersoy'un sahneye çıkmasını engellenmek olmuştur.  Bu durum, toplumsal denetimin cinselliğin denetimiyle başlamasına önemli bir örnek teşkil eder. Aslında temelde eşcinselliği değil cinselliği denetim altına alma fikri vardır. Mülkiyet ilişkisinin oluştuğu andan itibaren üremeyi denetlemek üzerinden bir denetim aygıtına dönüşür cinsellik. Nitekim aile, mülkiyeti denetlemek ve yeniden üretmek bakımından önemli bir kurumdur. Soyun takibi erkek üzerinden sağlanır ve temel olarak kadın üzerine baskı kurarak bu denetim gerçekleşir (bkz. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı). 

 Tıbbın devreye girmesi ve salgın hastalıklarla mücadelede kazandığı büyük itibar sonuncunda hızlı bir tıpsallaştırma (medikalizasyon) süreci başlamıştır. Bu süreçte, hayatın sorunları tıbbi sorunlar (hastalıklar, bozukluklar)  olarak tanımlanmıştır. Örneğin, öncesinde insan gelişiminin normal bir parçası olarak kabul edilen doğum, ergenlik, yaşlılık, cinsellik, menopoz gibi birçok alan tıpsallaştırılmıştır. Bu sayede, birçok alanda olduğu gibi cinsellik konusunda da tıbbi denetim mümkün hale gelmiştir. Burada söz konusu olan "tıp", heteroseksüel ve erkek egemen bir tıptır.  

 Cinsellikte neyin normal olduğunu da tıp belirlemektedir, mastürbasyonun hastalık olarak kabul edilmesi Katolik inancının etkisiyle cinsel hazzın yasaklanmasına dayanır. Bugün ise cinsel işlev bozuklukları az cinsellik yaşamak üzerine kurulur ve bu sebeple bilimsel çalışmalarda yaygınlığı yüksek bulunur. Sonuç ise piyasaya sürülen ilaçlardır ki, araştırmacılarla ilaç firmaları arasındaki yakın ilişkiyi gözden kaçırmamak gerekir. Bir yandan da denetim ve tıpsallaştırma her zaman kötü olmayabilir: doğum, ergenlik, cinsellik, gebelik, menopoz, yaşlılık, ölüm, genetik gibi birçok alan tıpsallaşırken bir yandan da yaşam standartları gelişmektedir. Ancak bu sürecin sonucu olarak, tüm doğal yaşam süreçlerine hastalık olarak bakılmaya başlanabilir. Sağlık alanı bir endüstri haline gelmekte, sistemin kar ettiği bir araç olmakta, hekimler ise onun işçileri görevini üstlenmektedir. En çok tıbbileştirilen alan cinselliktir; bu bilgi temelini daha önceleri ideolojik aygıt olarak işlev gören dinden alır. Bugün, heteroseksizm; heteroseksüel ilişkiyi doğal (hukuk), normal (tıp) ve  yaradılıştan gelen (din) olarak tanımlar.

Eşcinselliğin Tedavisi

 Eşcinselliğin tedavisi ise 1950-70'lerde psikanalizle başlamış, daha sonra davranışçı yöntemler gündeme gelmiştir.  Uygulanan tedaviler arasında kusturma ve elektroşok tedavileri de vardır. 

 Günümüzde eşcinselliği tedavi etmeye çalışanların çoğunluğu dindardır ve eşcinsellik kontrol edilemezse ailenin parçalanacağı endişesini taşırlar. Örneğin NARTH, eşcinsellerin kendi kaderini seçme hakkı olduğu, ancak heteroseksüel potansiyelini de fark etme hakkı bulunduğu vurgusuyla gündeme gelmiştir. Bu oluşumun arkasında ise Protestan gruplar vardır.  Eşcinsellerin ise etraflarındaki baskıdan kaynaklanarak tedaviye gittikleri görülmektedir. 

Sağlık Tanımları

 Sağlığa iki tanımlama üzerinden bakmak mümkündür; ilki işlevsel sağlık tanımıdır ve bireyin toplumsal yapı içindeki rolünü gerçekleştirmek için optimum kapasiteye sahip olmasını sağlıklı olarak görür. Ailecidir, heteroseksüelliğe vurgu yapar. Yaşantısal sağlık tanımı ise yabancılaşmadan özgürleşmeye, kendini keşfetmeye, gerçekleştirmeye ve geliştirmeye önem atfeder. 

 Hastaya/danışına bakarken kullandığımız ideolojik gözlüğün  farkında olmak, onu nasıl eleştirdiğimizin ve aslında ruh sağlığı alanında kimin için çalıştığımızın ayrımına varmak önemlidir. Ruh sağlığı çalışanının amacı yeterince gelişmemiş egoyu onarmak, öz-değeri güçlendirmek, içgörüyü geliştirmek, kişinin kendisini anlamasını sağlamak ve seçme özgürlüğüyle yüzleştirdikten sonra seçimi kişiye bırakmak olmalıdır. 

Temel kavramlar

 Biyolojik cinsiyet, cinsel yönelim, cinsel kimlik, toplumsal cinsiyet
Yaygın bakış, biyolojik cinsiyet nasılsa "diğerleri de öyle olmalı" şeklindedir. Fakat gerçekte durum böyle değildir.

Önyargı

 Eşcinselliğin artık hastalık olarak kabul edilmemesinin bugünkü anlamlarına bakacak olursak; bu durum eşcinselliğin bir tuhaflık olarak görülmeye devam edilmediği ya da eşcinsel bireylerin çeşitli sıkıntılar yaşamadığı anlamına gelmemektedir. Özellikle de önyargıların bu sıkıntılar üzerindeki etkisini göz ardı etmemek, öncelikli olarak kafamızdaki önyargıların farkında olmak önemlidir. Hepimiz homofobiğiz, bunun farkına varmak ve değiştirmek birinci adımdır.

 Heteroseksist ve homofobik bir toplumda yaşadığımız düşünüldüğünde, hiç kimse eşcinsel olduğunu için sevinmez. Eşcinsellik konusunda çoğumuzun aklındaki temel soru "tıpkı bizim gibiler mi?" dir. Eşcinseller gerçekten haz alıyorlar mı? Gerçekten birbirlerine aşık oluyorlar mı? Gerçekten yakın duygusal ilişki kurabiliyorlar mı? Tıpkı bizim gibi?


 Eşcinsellikle ilgili önyargılara baktığımızda temel olarak iki ayrı uç olduğunu görüyoruz. Bunların ilki eşcinselliği kötü, lanetli, mutsuz, hastalıklı kabul eden taraftır. Diğer uçta ise eşcinselliğin bazı açılardan daha iyi (örn. daha yaratıcı, ince ruhlu) olduğunu savunan taraf vardır. Aslında birbirinde çok farklı görünen bu önyargıların temelinde "benim gibi değil" inancı yatmaktadır.
 
Ruh Sağlığı Tutum ve Pratikleri

 Eşcinselliğe karşı önyargıları ruh sağlığı hizmetini veren kişiler de taşımaktadır. Önyargı konusunda, ruh sağlığı çalışanları olarak yapabileceğimiz en basit test kendimize şu soruyu sormak olabilir: Cinsellik alanını LGBT olduğunu bildiğiniz danışanlarınızla heteroseksüel danışanlarla olduğu kadar rahat konuşabiliyor musunuz? 

 Yapılan bir araştırmada gey ve lezbiyen bireylerin sağlık hizmeti deneyimlerine bakılmış ve bu kişilerin hizmet aldıklarında çoğunlukla 
empati yokluğu, 
aşırı profesyonelizm, 
öfke, 
cinsel yönelimin sorulmaması, 
heteroseksüel kabul edilme, 
çocukluk çağında cinsel taciz öyküsü aranması, 
ahlaki yargıya maruz kalma  
deneyimlerini yaşadıkları bulunmuştur. 

 Ahlaki yargıya maruz kalma hala en büyük sorunlardan biri olmaya devam etmektedir. Örneğin, hastanın gey olduğunu öğrenince direkt HIV şüphesinin oluşması bu tür olumsuz yargılarla ilişkidir. 

 Peki, ruh sağlığı çalışanları olarak homofobik/heteroseksist olmadığınızı danışanlara nasıl gösterebiliriz? Öncelikle ezilenlerle çalışırken, taraf olduğumuzu unutmamak ve homofobik olmadığımızı gösterme sorumluluğunu taşımak gereklidir. Dolaylı işaretler kullanarak; örneğin bekleme salonuna LGBT konusunda broşür, kitap, alanda faaliyet gösteren derneklerin dergilerini koyarak, duyarlılığınızı gösterebilirsiniz. Dolaysız işaretler danışanla kurduğunuz ilişkinin içinde bulunur. Danışanlarla kurduğumuz ilişkide en önemli konulardan biri dili nasıl kullandığımızdır. Örneğin, ilişki geçmişiyle ilgili bilgi alırken "karşı cins" demeden "Duygusal ilişkilerinizi nasıl tanımlarsınız?" diye sormak gerekir.

 İçselleştirilmiş homofobinin farkında olmak büyük önem taşımaktadır. Unutulmamalıdır ki LGBT bireyler de homofobik bir dünyaya doğarlar ve eşcinsel olduklarını öğrenince zorlu bir süreçten geçerler. İki temel süreçten bahsedebiliriz; yalnızlık ve açılma. Kişinin korku ve ızdırabını anlamak önemlidir. İçsel çatışmayı sempati göstermeden ve kişinin özdeğerini koruyarak anlamak gerekir. 

Ruhsal Süreçler
 
 Bize gelen kişinin tanımladığı sorunlar önyargılı bir biçimde LGBT kimliğine bağlanmamalı, öncelikle psikiyatrik tanı için araştırma yapılmalı ve etiketlemeden kaçınılmalıdır. Bununla birlikte madde kullanımı ve intihar riski mutlaka değerlendirilmelidir.

 Eşcinselliğin fark etme ve kabul etmede aşağıdaki basamaklar bireysel farklılıklarla birlikte göz önüne alınmalıdır. Tüm danışanlara genellemeden bu sürecin farkında olmak gerekir.

İnkar: İnkar aşamasında kişi: “olabilir miyim, yok yok değilimdir! olmayabilir miyim? yok yok değilim!” Bu dönemde kişi akla uydurmaya çalışır, yardım arayışına girer ve “olmamaya” çalışabilir. Bunun için "eşcinsel olmak normaldir, ne var ki üzülecek bunda demek" ve benzeri tavırlarda bulunmak zarar vericidir. Ruh sağlığı çalışanın yapması gereken şey, bu sürece ortak olmaktır.

Araştırma: Araştırma basamağında kişi aktif olarak deneyimleri araştırmaya başlar. Bu aşamada danışanı örseleyici deneyimden korumak gereklidir. Unutulmamalıdır ki cinsel olarak aktif olmak cinsel ilişki kurmak zorunluluğunu getirmez. Kişinin deney için ilişkiye girmesine destek olunmamalıdır.  Acele eden danışana “Bu karmaşa olmasa cinsel ilişki için acele eder miydin?”  sorusunu sormak yararlı olabilir.

Yalnızlaşma: Yalnızlaşma, yalıtım, yas – “eşcinselsem bütün arkadaşlarım beni kullanacak” gibi düşünceler yaygın olarak görülür. Tipik yas süreci düşünülmelidir, kişi kendisine giydirilmeye çalışılan ondan beklenen heteroseksüelliğin kaybını yaşar. Bu süreçte yasa saygı duymak, paylaşmak, dinlemek ve kişiyi bir süre cinsellikten uzak tutmak önemlidir. 

Yasın içerisinde kendini cezalandırma olduğunu unutmamak gerekir. Kişi kendini kullandırtarak, istismar edilerek yaşayabilir bu cezalandırmayı, bu sürecin farkında olunmalıdır. 

Kendine dönme: Kişinin cinsel yönelimini ve kendini tanımlamaya başladığı dönemdir. bu tanımlamaya sahip çıkması üzerine çalışmalar yapılmalıdır. Bu zamanlarda en çok karşılaşılabilen durum, örneğin; gey birey kendini kabul etmemek adına heteroseksüel bir ilişkiye girmek isteyebilir, bu ilişkide heteroseksüel olduğuna dair bilgi toplama ve kendini kabulden uzaklaşma ihtimali olduğu için engellenmelidir. Kendini tanımlaması kendine kabullenmeye geçiş için önemlidir.(tekrar gözden geçirilecek).

Kabullenmeye gidiş: Eşcinselliği yüceltme; arayışın başlaması, alt kültüre dahil olma çabaları: derneklere yönlendirmek normalleştirme, kabullenme sürecine katkı sağlayacaktır. Kişiye broşür, internet sitesi ve dernekler hakkındaki bilgilendirmeleri vermek önemlidir ancak gitmesi araştırma yapması için zorlama yapmadan kaçınılmalıdır. Açılmayı veya açılmamayı seçebilir kişi, ille de açılmasını ve herkese söylemesini beklenmemelidir. Açılması üzerinden doğrudan baskı yapmak hatalı olur; ailenin hazır olmasını beklemek; bu açılmanın zamanlamasını doğru planlamak; erken ya da geç olmasını engellemek önemlidir. Kişinin kendini gerçekleştirmesi amaçlandığı için” ailen bunu kabul edemez” demek de “bir an önce açılmalısın” demek de hatalıdır. Seçme özgürlüğü kişinin kendisine aittir, güvenli bir açılma sağlamak için zamanlamasına dair yorum yapabilir ruh sağlığı çalışanı.

Aile ile Çalışma

 Aile için de zor bir süreç. Aile de yas/ kriz tepkisi verebilir: inkar, öfke, pazarlık, suçluluk, çökkünlük, kabullenme. Bu tepkiler çalışılmalıdır. Ailenin tuttuğu yas anlaşılmalı, bu süreçteki duyguları bir kayıp yaşandığı unutulmadan ele alınmalıdır.

 Kliniğe aile tarafından bir çocuk getirildiğinde, daha çok erken olduğu, ergenliğe kadar beklemelerinin gerektiğini ve bu konuyla uğraşmamalarını söylenmelidir.

30 Ocak 2014
Twitter
Facebook
© Copyright 2013 - TODAP