Hayvan Koruma Kanunu Değişikliğinde Psikolojinin Kötüye Kullanımı

 Hayvan Koruma Kanunu'nda yapılması planlanan değişikliklerle ilgili TODAP üyeleri Özge Kanlı, Umut Şah ve Burcu Çolak tarafından yazılan metni aşağıda paylaşıyoruz.

Hayvan Koruma Kanunu Değişikliğinde Psikolojinin Kötüye Kullanımı

Özge Kanlı*, Umut Şah*, Burcu Çolak*

*TODAP üyesi

Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği üyeleri olarak 5199 sayılı Hayvan Koruma Kanunu değişikliklerini ve toplantı raporlarını takip etmekteyiz. Aşağıda belirtilen maddelerin ve bentlerin, özellikle de üzerinde değişiklik yapılmaya çalışılan kanunun yürürlüğe girmeden önce, köpek saldırısına uğramış kişilerin mağdur olarak dinlenmesi ve bu dinlemelerin söz konusu kanun değişiklikleri için kullanılması yönündeki girişimlerin, psikologlar olarak bizlere de söz söyleme ve gerekçeleri analiz etme alanı açtığını düşünüyoruz.


19 Şubat 2014’ de TBMM Çevre Komisyonu çeşitli sivil toplum kuruluşlarının ve sivil bireylerin katılımıyla 5199 sayılı kanunun değişiklik öngörülen maddelerini ve gerekçelerini görüşmek üzere toplantı düzenlemiştir. Toplantı raporundan takip edilebildiği üzere kanun değişiklikleri ve sözde ‘doğal yaşam alanları’ nın ve bakım evlerinin gereklilikleri tartışılmış ve karşıt görüşler dinlenmiştir.

Sahipsiz ve Güçten Düşmüş Hayvanların Korunması

5199 3üncü maddesinin 1inci fıkrasındaki (k) ve (o) bentleri ve sonradan eklenen (p) bendi değişikliklerine yönelik görüşümüz;

Avrupa Birliği Müktesebatı’na uyum çerçevesince özellikle ve makul olmayan biçimde sahipsiz kedi ve köpekler düşünülerek öngörülen bu değişiklik, sahipsiz hayvanların önce bakım evlerine oradan da (sayıları arttıkça) “doğal yaşam alanı” adı verilen (çorak ve insansız alanlarda inşası süren) tecrit alanlarına sürülmesini kanunlaştırmaya hizmet etmektedir. Bizler ‘insanın ritmine uygun yaşam alanları’ savının şehir nüfusunun psikolojik örüntüsü için makul olacağını vurgularken sokak hayvanlarını bu alanlar dışında düşünmüyoruz. Sokak hayvanlarına karşı bireysel olarak korku hisseden veya panik bozukluk yaşayan kişilerin bir gerekçe olarak kullanılması ve yürütme mekanizmasına dâhil edilmesi psikolojinin etik
dışı ve kötüye kullanımıdır.


T.C. tarihi klinik psikolojinin ve psikiyatrinin politik amaçlı kötüye kullanımı
örnekleriyle doludur. Bu kanun değişikliğinde de köpek saldırısına uğramış
‘mağdur’ dinlemelerinin mekanizmaya dâhil edilmesi, şüphesiz ki konunun
tamamıyla ele alınmasından kaçınmak ve raporlama, psikiyatrileştirme yoluyla hiç de hayvanlardan ve insanlardan yana korumacı olmayan bir şekilde öngörülen değişiklikleri yürürlüğe sokmak için bir maşa görevi görmektedir.

T.C Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü 11.09.2011 tarihinde imzalanmış 5199 sayılı kanun değişikliği yapılmasına dair kanun tasarısını ve gerekçelerini TBMM’ye sunmuştur. Özellikle sokak hayvanlarının toplatılmasına hizmet eden ‘Mahalli idareler sahipsiz ve güçten düşmüş hayvanları hayvan bakımevlerine götürmekle yükümlüdür’ ibaresine gerekçe olarak gösterilen ‘Sahipsiz köpekler, sürü olarak yaşama eğiliminde olan hayvanlar olduklarından sürü psikolojisi ile hareket etmekte ve insanlara ve hayvanlara saldırabilmektedirler’ ibaresi akılları karıştırmaktadır. Sahipsiz köpeklerin ‘yalnızca’ sürü psikolojisinden dolayı saldırganlaştığını söyleyen bu gerekçe köpek doğasının ve psikolojisinin bilinen ve yıllardır deneyimlenmekte olan temellendirmelerine oldukça ters düşmektedir. Bu gibi durumları köpeklerin bizzat kendilerinden kaynaklanan bir ‘tehlike’ olarak yorumlamaktan ziyade, insanların
yanlış uygulamalarının ve tutumlarının bir sonucu olarak yorumlamak daha doğru olacaktır. Daha doğal, korumacı ve bütünlükçü önlemler almak yerine, köpeklerin saldırgan davranışları bahane edilerek sahipsiz hayvanların insanların yaşam alanlarından tecrit edilmesi, binlerce yıldır sahipsiz hayvanlarla aynı alanlarda ilişkilenerek yaşayan insanlar için yabancılaştırıcı ve insanlarla yaşamaktan mutlu olan köpekler için de yalnızlaştırıcı ve hatta korumacı olmaktan ziyade zarar verici bir girişimdir. Devlet ‘tehlikelidir’ diyerek sokak hayvanlarının toplatılacağı(yasal
düzenlemelere gitmek zorunda olduğu için) tam anlamıyla karşılığı ‘tecrit’ olan alanlardan ‘doğal yaşam alanı’ tamlamasıyla bahsedebilir ve algı yanıltmasına gidebilir. Fakat bizler farkındayız ki insanlar üzerinde de uygulanan bu politika şimdi sahipsiz hayvanlar için uyarlanmaya çalışılmaktadır. Mahallelinin yaşam alanlarındaki sahipsiz hayvanların sıhhatini kontrol edebilme haklarını elinden alan, köpeklere ne olacağını haksız gerekçelerle otoritenin eline bırakan bu uygulamadan endişeliyiz.

Hayvan Deneyleri


5199 sayılı kanunun 9uncu maddesi 4. Fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen hayvan deneyleri konulu fıkraya dair görüşümüz;


Kanun tasarısı şu fıkrayı içermektedir; “Hayvanlar üzerinde yapılacak deneysel çalışmalar, etik kurullarınca düzenlenen eğitim programlarına katılarak deney hayvanı kullanım sertifikası alan araştırmacılar tarafında yapılır” ibaresi yine akıllara bazı önemli sorular getirmektedir; Öncelikle 2004 yılında ilk kez yürürlüğe giren Hayvan Koruma Kanunu
oluşturulurken bilimsel değerlilik, hayvan deneyi gerekliliği gibi güçlü paylar ne kadar tartışılmış ve hayvan deneyi noktasında bir paydada nasıl kolayca buluşulmuştur?


Bununla beraber 2004 kanunun üzerine eklenmek istenen araştırmacıların ehliyet gibi kullanabilecekleri sertifikalar kimler tarafından verilmeye layık görülecek ve hangi denetleme sınırlandırmaları çerçevesinden deneyler bilimsel açıdan değerli bulunacaktır? Etik Kurul’da bulunması beklenen kişilerin kimler olacağına dair sivil toplum kuruluşlarından ve akademiden görüş alınacak mıdır? Bu kişiler hangi sıklıkla görev değiştirecektir?


Tüm bu soruların cevaplarının her ülkede ‘Hayvan Deneyi’ içerikli kanunlarda olması beklendiği gibi bizler de 5199 sayılı kanun için bu cevapları beklemekteyiz. 5199 sayılı Hayvan Koruma Kanunu ve değişiklik tasarısı bu haliyle fiili araştırma ya da deney aşamasında araştırmacıların akıllarına esen her şeyi yapmalarını mümkün kılıyor.

Meskende Barındırılabilecek Ev ve Süs Hayvanı Tür ve Sayısının Bakanlıkça Belirlenmesi


5911 sayılı kanuna eklenmesi öngörülen “Meskende barındırılabilecek ev ve süs hayvanı tür ve sayısı, barındırılacak hayvanların etolojik ihtiyaçları, mekânsal şartlar ile çevre ve insan sağlığı göz önünde bulundurularak Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle belirlenir.” ibaresinde bizlerce birtakım tutarsızlıklar ve hak ihlalleri bulunmaktadır.


Öncelikle meskende barındırılan hayvan sayısının bu tarz ibarelerin yürürlükte olduğu ülkelerde oldukça farklı boyutlarda bir sorun teşkil ettiğini belirtmek isteriz. “İstifçilik” denilen olgunun Türkiye literaründeki yeri Amerika’dan devşirilmiş anlamlar ve çalışmalar doğrultusunda şekillenmiştir. Yine aynı kavramın Türkiye’ deki anormal psikolojisi literatüründe Amerikan kaynaklı bir tanı kitabındaki tanımından yola çıkılarak çalışıldığı görülmektedir. Bu bilgiler doğrultusunda vurgulamaya çalıştığımız nokta şudur; mesken içindeki sahipsiz hayvan sayısını ve türünü belirlemeye giden kanunlaşma süreçlerine gerekçe
gösterilebilen kavramlar ve olgular toplumumuzun tarihsel ve kültürel altyapısını ele alınarak çok iyi çalışılmalıdır. Yurtdışında uygulanan tüm sınırlamalar belirtilen coğrafyalarda ön-çalışmalar ve yıllardır edinilen deneyim sonucu belirlenmektedir. Batılı geleneklerden oldukça farklılaşan bazı noktaları barındıran halkımız için de bu gibi abnormalite algıları ve olası kötü sonuçlar büyük bir hassasiyetle çalışılmalıdır.

Gerekçede belirtildiği için vurgulamak gerekir ki; mekânsal açıdan, insan ve çevre sağlığına verilen hukuksal ehemmiyet açısından değişikliklerin devşirildiği coğrafyalara göre Türkiye’ de oldukça büyük
farklılıklar gözlemlenebilir.

Nasıl Yorumluyoruz? Ne Tür Sonuçlar Öngörüyoruz? Ne Olmasını İstiyoruz?


5199 sayılı Kanun için öngörülen değişiklikler bu haliyle; gerçek koruma
sağlamaktan ziyade hayvanların sosyal hayattan tamamen tecrit edilerek,
insanlardan ve dolayısıyla tasarıda sözü edilen rehabilitasyon (iyileştirme)
olanaklarından uzaklaşmasına hizmet etmektedir. Tüm bu mekanizma kanun değişikliği için işletilirken ‘mağdur’ dinlemeleriyle psikiyatri ve psikoloji bilgisinin etik olmayan bir yaklaşımla kötüye kullanımına tanıklık etmekteyiz.


Yüzyıllardır örf ve adetlerimize dahi etki etmiş olan hayvanlarla iç içe yaşama deneyimimize, yeteneğimize ve dürtümüze, dolayısıyla da insanlık deneyimimizin bizzat kendisine ters bir kent yaşamının sosyolojik ve psikolojik bazı örüntülere zarar vereceği gün gibi açıktır.

Bu çerçevede bizler 5199 sayılı Hayvan Koruma Kanunu’nda değişiklik yapmak üzere oluşturulan ve mecliste bekleyen kanun tasarısının veya tasarılarının ivedilikle geri çekilmesini istiyoruz. Ayrıca sadece akademik, politik ve sivil toplum kuruluşlarından temsilciliklerle yürütülmeyen aynı zamanda yıllardır sahipsiz hayvanlarla yaşayan halkın da söz sahibi olup, bu konuda görüş bildirebileceği bir ön-çalışma komitesinin kurulmasını öneriyoruz.


Son olarak; geleneksel psikiyatrinin ‘tedavi edilebilirliği’ vurgulayan kurgusal yaklaşımlarını kullanarak, sahipsiz hayvanların insanlardan, doğal yaşam alanlarından ve insanların da hayvanlardan bu yolla uzaklaştırılmasına göz yummuyoruz. Nedenlerini ve sonuçlarını düşünmeden, AB uyum sürecine ve gerekliliklerine eleştirel perspektiflerden bakmadan, toplumların çok farklı görünmez yapılara, örüntülere sahip olduğunu bilerek bu kanun tasarısının uygulamaya koyulmasına karşı çıkıyor ve gereğinin yapılmasını arz ediyoruz. Bir
ahlaksal ilke olarak hayvanların çıkarları ile insanların çıkarlarını eşit derecede önemseyen bireyler olarak bu konudaki gelişmeleri büyük bir sabır ve merakla takip edeceğiz.


Twitter
Facebook
© Copyright 2013 - TODAP