Soma Çalışması Raporu
 TODAP tarafından 28 Haziran-31 Ağustos tarihleri arasında Soma'da yürütülen çalışmanın raporunu aşağıda ve ekte bulabilirsiniz. 

TODAP
SOMA RAPORU
10.10.2014

        TODAP, emekten yana ve toplumcu bir eksende; her türlü ayrımcılığa, baskı ve sömürüye karşı ezilenlerden yana ve insan hakları temelinde faaliyet gösteren bir meslek örgütüdür.

        13 Mayıs 2014 tarihinde Soma’da meydana gelen katliamın ardından Soma’da yürüttüğümüz sekiz haftalık çalışmamıza dayanan gözlem ve değerlendirmelerimizi içeren bu raporu yayımlıyoruz.

        8 hafta sonu, ikişer gün olmak üzere, düzenli olarak yürütülen çalışmalar Soma merkez odaklı yürütülmüştür. Kadınlar ve madencilerle destek/paylaşım grupları yapılması hedeflenmiştir. Bu grupların içeriği ağırlıklı olarak deneyim paylaşımı olarak belirlenmiştir. Grup çalışmalarının tercih ediliyor olmasının temel sebebi,  bireysel görüşmelerle karşılaştırıldığında grup halinde bir araya gelinmesinin katılımcılar arasındaki dayanışmayı arttırdığının ve bu dayanışmanın desteklenmesinin kişiler için psikolojik ve sosyal bir başa çıkma kaynağı yaratacağının düşünülmesidir. Ancak, kadınlarla grup çalışması planlanmasında zorluklar yaşanmış, kadınlarla yapılan görüşmeler daha çok ev ziyaretleri şeklinde sürdürülmüştür.

Madencilerin Gözüyle

Madencilerle yapılan görüşmelere dair notlarımız şu şekildedir:

        1.İşçiler, bütün tehlikelere ve güvencesizliğe rağmen madende çalışmaya mecbur bırakıldıklarını sıklıkla ifade ettiler. Uygulanan devlet politikaları sonucu tarımsal faaliyetlerle geçinmenin imkânsız hale gelmesi; bölgede madencilik dışında iş olanaklarının yok denecek kadar az olması; emekli olma kaygısı; pek çok madencinin ailelerini geçindirebilmek için banka kredisi almış olması bu mecburiyetin sebepleri olarak sıralandı.

        2.İşçilerle yapılan paylaşım/destek grubu çalışmalarında, madendeki çalışma koşulları ile ilgili sıkıntılar sıklıkla dile getirildi. Anlatılan şikâyetler aşağıdaki gibidir:

        a.İşçi hakları konusundaki şikâyetler
        i.Uzun mesai saatleri ve zorlu çalışma koşullarına rağmen düşük ücretler
        ii.Fazla mesai hesaplamasında ve ödemelerinde yaşanan sorunlar
        iii.Yasal olmayan ve bordrolarda yer almayan gece vardiyası
        iv.Farklı maden işletmeleri arasındaki farklar (ücret, mesai saatleri vb.)
        v.İşçilerin toplu sözleşmelerini hiç görmemiş olmaları
        vi.Türk-İş’e zorla üye yapılmaları
        vii.Amirlerin performansa dayalı ücretlendirmeye tabi olması dolayısıyla işçilerin iş yükünün devamlı artması.
        b.İşçi sağlığı ve güvenliği
        i.İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda verilen eğitimlerin üstün körü olması
        ii.Eğitimini tamamlamamış ve madende çalışma deneyimi olmayan madencilerin madene sokulması (Soma katliamında hayatını kaybeden madencilerin çoğunun madende çalışmak konusunda yeteri kadar donanımlı olmadığı sıkça dile getirildi)
        iii.Yer altındaki fiziki şartların işçilerin sağlığını tehlikeye sokacak kadar kötü olması
        iv.Fiziki koşulların iyileştirilmiyor olması sebebiyle ölümlerin yanı sıra ciddi hastalık ve yaralanmalar yaşanıyor olması (uzuv yaralanmaları ve uzuv kayıpları; yanıklar; akciğer ve böbrek hastalıkları)
        v.Soma’da, madenlerde sıklıkla karşılaşılan bu yaralanma ve rahatsızlıklarla ilgilenebilecek donanımlı sağlık kuruluşlarının olmaması
        vi.Herhangi bir yaralanma veya hastalık durumunda, işçilerin Türk-İş’e şikâyette bulunmaları durumunda bazı zamanlar sendika tarafından işverene ihbar edilmeleri veya işten atılmaları; dava açmaya çalıştıklarında ise, sendika ve şirketlerin avukatlarının, davacıları para teklif ederek vazgeçirmeye çalışmaları; avukatlara ve “iş kazası” raporunu verecek doktorlara işçi aleyhine olacak şekilde şirketler tarafından para teklif edilmesi

        3.Yukarıda anlatılanlarla birleştiğinde, katliamın ansızın ortaya çıkan beklenmedik bir olay değil, şirketin daha fazla kâr elde etmek için işçileri yoğun ve uzun iş saatleriyle güvencesiz çalıştırmasına dayanan uzun bir sürecin sonucu olduğu vurgulandı. Çalışma koşullarından ötürü işçilerde zaten var olan öfke, güvensizlik ve çaresizlik duygularının katliamla birlikte arttığı ve başa çıkılması zor bir hal aldığı aktarıldı.

        4.Görüşülen işçilerin çoğunluğu (hem katliamın yaşandığı madenden hem de çevre madenlerden işçiler) arama-kurtarma ekiplerinde çalıştıklarını dile getirdiler. Yer altını ve koşullarını en iyi bilenler onlar olduğu için ekipteki en etkin kişilerin de kendileri olduğunu dile getirdiler.
        Arama-kurtarmada çalışmış olmanın işçilerin yaşadıkları olumsuz ruhsal etkileri yoğunlaştırdığı gözlendi. İşçilerin dile getirdiği zorluklar şöyledir:
        
        a.Yoğun kaygı hali
        b.Uyku problemleri (uyuyamama/ kâbuslar)
        c.İştahsızlık
        d.Dikkat dağınıklığı
        e.İçe kapanma (başkalarıyla bir arada duramama)
        f.Sinirlilik / ilişkilerde tahammülsüzlük
        g.Yaşananların sürekli hatırlanması / yaşananları zihinden çıkaramama
        h.Sık sık ağlama
        i.Daha önce yaşanan sağlık sorunlarının tekrar ve daha şiddetli olarak ortaya çıkması
        
        5.Madenciler tarafından dile getirilen bir diğer sorun ise, siyasi partilerin sadece kendi üye ve destekleyicilerine yardım ettiği ve devletin halkı maddi yardımlar aracılığıyla bölmeyi amaçladığıdır. Madenciler, aralarında yaratılan ekonomik farklılık, eşitsizlik ve hiyerarşiden dolayı ayrışmaların olduğunu; devletin, uygunsuz ve plansız şekilde yaptığı maddi yardımlarla öncelikle kayıp yakınlarını susturmaya ve insanların birbirlerine destek olmalarını, birbirleriyle dayanışmalarını ve örgütlenmelerini engellemeye çalıştığını belirtmektedirler. Kayıp yakınları ve hayatta kalan madenciler arasındaki birliğin bozulmaya başladığı yönündeki düşünceler, çokça dile getirilen “herkes para peşine düştü” cümlesiyle karşımıza çıkmıştır. Bu düşünceye, hayatını kaybeden madencilerin eşlerinin birbirlerine veya madencilerin yakınını kaybedenlere yönelik hissettiği öfke de eşlik etmektedir. Yapılan yardımlar sonucunda, kaybı olanlar ve olmayanlar ayrıştırılmış; çocuklar arasındaki konuşmalarda “Benim babam da ölseydi oyuncak alabilirdim” cümlelerini duyan aileler duygusal olarak sarsılmış; madencilerden bazılarında “Ben ölseydim ailem para alır, hayatları kurtulurdu” düşünceleri doğmuştur. Kayıp aileleri ile ilgili olarak, “sadece parayı önemseyen insanlar” oldukları ya da artık “hayatlarının kurtulduğu”, ölenlerin hiç umursanmadığı gibi ifadelerin dile getirildiği olmuştur.

TODAP olarak inanıyoruz ki,

        İşçilerin çalışma koşullarını kalıcı bir biçimde iyileştirmeyi ve bölge haklına yönelik sosyal politikalar üretmeyi amaçlamayan hiç bir devlet müdahalesinin bu türden bir suçun tekrarlanmasını önleyemeyeceği açıktır. Neredeyse bütün işkollarında taşeron ve güvencesiz çalıştırmayı yaygınlaştıran; işçi sağlığı ve iş güvenliğini, eşit işe eşit ücret ilkesini teminat altına almayan, sermayeye daha fazla kar sağlamayı hedefleyen devlet politikaları, işçilerin yaşamlarına mal olan bu ve benzeri olayları “iş kazası” değil, “cinayet” ve “katliam” olarak adlandırmayı gerekli kılmaktadır. Bu sebeple, bugüne kadarki devlet müdahalelerinin, büyük acılara yol açan bu olaya verilen tepkileri ve yaşanan acıları kontrol altına almayı ve iktidarlarını tehdit edecek politik itirazların/eylemliliklerin önüne geçmeyi amaçladığı açıktır.

Katliamdan Sonra Kadınlar

        Soma’da hem kayıp yakını kadınlar hem de madenci eşleri ile görüşmeler yapılmıştır. Görüşmelere dair notlarımız şu şekildedir:

        1.Yakınlarını kaybeden kadınların çoğu sosyal olarak yalnızlaşmış ve yalnızlaştırılmıştır. Soma’ya zaten göçle gelmiş, dolayısıyla katliam öncesinde de aile ve yakın çevre desteği olmayan kadınlar, katliam sonrasında tek başlarına kaldıklarını dile getirdiler. Devletin yanlış ve plansız yardım politikalarının etkisiyle bu yalnızlaşmanın gittikçe arttığı konuşuldu.
        
        2.Kayıp yakını kadınların birbirleri ile iletişimlerinin çok zayıf olduğu gözlendi ve bu iletişim eksikliğinin yarattığı olumsuzluklar kadınlar tarafından da ifade edildi. Kadınlar, birbirlerini iyi anlayabileceklerini, birbirlerine destek olabileceklerini düşünürken içinde bulundukları durumla tek başlarına mücadele etmek zorunda kaldıklarını anlattılar. Ayrıca, çoğu kadın komşuluk, akrabalık gibi sosyal destek mekanizmalarından mahrum olduklarını dile getirdi.

        3.Katliamda eşlerini kaybetmiş kadınların gelecek kaygılarının oldukça yoğun olduğu gözlendi. Kadınların büyük kısmı maddi haklarını almış olsalar da, yapılan ödemelerin yaşamlarını sürdürmelerine yetip yetmeyeceği ile ilgili kaygıları olduğundan bahsettiler. Ayrıca kadınların büyük çoğunluğunun küçük yaşta çocuklarının olması ve tek başına annelik yapacak olmak onları ayrıca endişelendiren temel bir faktör olarak konuşuldu.

        4.Soma’da kadınlar açısından olumsuz yoğun bir toplumsal baskının olduğu gözlendi ve bu durum kimi kadınlar tarafından ifade edildi. Bu baskı özellikle katliam sonrası seslerini eylemlilik içine girerek arayan kadınlar üzerinde oluşturulmuştur. Açık bir şekilde öfkelerini göstermenin, tepkilerini kamuoyunda görünür kılmanın toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden eleştirildiği, bastırılmaya çalışıldığı gözlendi. Eşleri öldükten sonra hareket alanlarının kısıtlandığını ifade eden kadınlar, çarşıya çıkarken bile “dul kadının ne işi var erkeklerin arasında” türü anlayışların baskısını yoğun olarak yaşadıklarını dile getirdiler. Haklarını alma çabalarının para peşinde koşma, gündelik hayata dönme gayretlerinin ise eşlerinin ölümüne üzülmeyip aldıkları paraya sevinme şeklinde görülmesinden dolayı duydukları rahatsızlık, sıklıkla bahsedilen konulardan oldu.

        5.Katliam sonrasında, eşinin ailesiyle yaşayan kadınlar ev işçisi olma durumunda kaldıklarını dile getirdiler. Eşlerinin ölümü sonrasında tek başına kalan kimi kadınlar ise kendi aileleri tarafından yanlarına dönmeleri yönünde baskı gördüklerinden bahsettiler. Görüşme yapılan kadınlar arasında istemediği halde ailesinin yanına taşınmak zorunda bırakılan kadınlar da vardı. Soma’da kendi başlarına yaşamanın kendileri açısından daha iyi olacağını; aile yanına taşınmanın üzerlerindeki baskıyı arttıracağından ve özgürlüklerini kısıtlayacağından endişe duyduklarını dile getirdiler.

        6.Devlete olan güvensizlik kadınlarla yapılan görüşmelerde sıklıkla dile getirilen bir konu oldu. Kadınların büyük çoğunluğu devletin/medyanın katliamla ilgili verdiği bilgilerin doğruluğuna inanmadıklarını ifade etti. Benzer şeklide, verilen sözler doğrultusunda madenlerdeki çalışma koşullarıyla ilgili herhangi bir iyileştirme yapılacağına dair herhangi bir güvenlerinin olmadığı dile getirdiler.

        7.Yakın kaybı olmayan ancak eşi ya da çocuğu madende çalışan kadınlar ise, önceden tütün üretimi ya da tarımın ekonomik bir alternatif olduğunu, bu sayede geçimlerini sağlayabildiklerini anlattılar. Tarım politikaları ile ilgili son düzenlemelerden sonra, elde edilen kazancın maliyeti karşılamadığını dile getirdiler. Bunun sonucunda kimi kadınlar düzensiz, güvencesiz ve düşük ücretli/gündelik tarım işçiliğinde çalışmak zorunda bırakıldıklarını ifade ettiler. Maden işçiliğinde söz konusu olan aynı taşeron sisteminin tarımda çalışan kadınlar için de geçerli olduğu konuşuldu. Kadınlar, bu durumun yarattığı adaletsizlik duygusunun yarattığı öfkeden bahsettiler.

        8.Eş veya çocukları madende çalışmaya devam eden kadınlar, çalışma koşullarının iyileştirilmemesi, ölüm/yaralanma riskinin aynı şekilde devam ediyor oluşuna dair endişelerinin katliam sonrasında yoğunlaştığını dile getirdiler.

        9.Katliam sonrasında duruma dair öfkelerini açıkça dile getiren, aktif bir eylemlilik içine giren kadınlar, içinde bulundukları durumla daha etkili bir şekilde başa çıkabildiklerini, çaresizlik duygularının azaldığını anlattılar.

TODAP olarak inanıyoruz ki,
        
        Kadınların içinde bulunduğu durum, uzun vadede ciddi sorunlara gebedir. Kadınların kendi seslerini toplumsal alanda duyurabilmeleri, adaletsizliğe ve sömürüye karşı durabilmeleri devletin sürdürdüğü baskı politikaları sonucu giderek zorlaşıyor. Bu bilinçli ve planlı baskı kadınları sosyal yaşamdan evin içine doğru sürüklemektedir. Evin içine hapsedilen, kültürel ve politik baskı altında kalan kadınlar desteksiz kalmakta, giderek artan bir çaresizlik ve yalnızlık duygusuyla kendi başlarına baş etmeye mahkûm bırakılmaktadırlar.  Kadınların bağımsız bir yaşam kurma çabalarının, adaletsizliğe karşı politik ve sosyal bir mücadele içinde olma isteklerinin her açıdan desteklenmesi önemlidir.

Soma’da Çocuk Olmak

        TODAP olarak Soma’da bulunduğumuz süre boyunca çocuklarla ayrı bir çalışma yürütülmemiştir. Raporumuzda yer vereceğimiz değerlendirme ve önerilerimiz kadınlarla, maden işçileriyle ve bölgede temas halinde bulunulan dayanışma grupları ile yapılan görüşmelere dayanmaktadır. Ayrıca, hükümetin bu konudaki yaklaşımı, devletin çeşitli kurumlarının yanı sıra toplumun bazı kesimlerinin demeç ve duyuruluları üzerinden yaptığımız değerlendirmelerimiz de olmuştur.

        Soma katliamı kuşkusuz, yakın birini kaybetmiş olsun ya da olmasın bölgede yaşayan çocukları derinden etkilemiştir. Katliam sonrasında da kayıp yakınlarının ve Soma halkının maruz kaldığı adaletsizlik, baskı ve kutuplaştırıcı siyasi yaklaşımlar hala devam etmektedir.  Bu durumun çocukların yaşamış oldukları güvensizlik hissinin onarılabilmesi önünde engel oluşturacağı, yaşanan kayıpların çocuklar üzerindeki izlerini derinleştireceği aşikârdır.
        
        Soma'da madenlerdeki çalışma koşullarının zorluğu, sağlıksızlığı, güvensizliği ve güvencesizliği ve çoğu madenci ailesinin borçlarını ödemek üzere madende çalışmaya mahkûm olması gerçeği,  çocuklar için güven sarsıcı ve huzursuz bir yaşam alanı yaratmakta. Hayatını kaybeden madencilerin yakınlarının, görüşmelerde sıklıkla ilettiği üzere madende çalışmaya bağlı yaşanan sorunlar (yaşanan sağlık sorunları, ekonomik zorluklar, borçlanma, eve “yorgun” ve “kötü” gelme vb.) eve çokça yansımıştır. Bu sorunlar içinde yaşayan, bunları duyarak büyüyen çocukların huzursuzluk ve streslerinin yoğun olması tesadüf değildir. Katliam sonrasında da, kendi babalarını, abilerini, akrabalarını kaybeden ya da arkadaşlarının yaşadığı kayıplara tanıklık eden çocuklar için bu huzursuz ve güvensiz yaşamın etkileri yoğunlaşmış durumdadır.

        Katliamın gerçekleştiği süreçte ve sonrası dönemde ise hükümetin, devletin çeşitli kurumlarının ve diğer sorumluların olayın üstünü örtme çabaları, baskıcı ve tehditkâr yaklaşımları, adaletin gerçekleşmesi yönünde atılan adımları engellemeye çalışması ve aileleri maddi/manevi belirsizlik ve güvensizlik içinde bırakması çocukların yaşamları üzerinde direk olarak olumsuz etkiler yaratmaktadır.  Sosyal/duygusal desteğe, geriye kalan yakınlarıyla düzenli/tutarlı bir ilişkiye, evde/okulda/ sokakta/mahallede güven duygusunu onaracak rutinlerine en çok ihtiyaçları olduğu dönemde çocuklar da madenciler ve kadınlar gibi desteksiz bırakılmışlardır.

        Devlet yetkililerinin, katliamı örtmeye çalışmaktan başka bir inisiyatif kullanamadığı, halka adil ve eşitlikçi bir şekilde yaklaşmadığı bu süreçte yapılan ve kimi ailelere verilip kimilerine verilmeyen bazı eşya, oyuncak ve para yardımları çocukların kayıp sonrası onarıcı süreçleri yaşamasını bir düzeyde engellemiştir. Çocuklar deneyimlerini dayanışma içinde ve güvenli ilişkiler zemininde değil kaybı karşısında "maddi ödüllendirmeler" çerçevesinde yaşamak zorunda kalmışlardır. Bir süre sonra gelen her ziyaretçiye "ne getirdiği" merakıyla yaklaştıkları, getirilen bir şey olmadığında ilgisiz kaldıkları, paylaşımlar arasındadır. Elbette bu durum, devlet ve sermayenin kurduğu düzenin sebep olduğu ölümlerden sonra geriye kalan insanları benzer bir "kader"e mahkûm etme, aciz görme, hak sahibi olarak değil ne olursa olsun sistemin "yardımına muhtaç" öğeleri olarak görme anlayışıyla çok bağlantılıdır.

        Çocukların annelerinden ve yaz okulu çalışmaları sürdüren Madenci Evi gönüllülerinden alınan bilgilere göre, babalarını kaybeden çocuklarda hırçınlık/öfke, yerinde duramama, konuşmama, dikkat dağınıklığı gibi davranışlar ortaya çıkmış ya da artmıştır. Anneleriyle yapılan görüşmeler esnasında ayrı bir oyun odasına alınan çocukların, bazen saldırgan davranışlar gösterdikleri, “Soma'nın hesabı sorulacak” şeklinde slogan attıkları veya durup dururken “benim babam şehit oldu, cennete gitti” vb. dedikleri, maden patlaması oyunları oynadıkları görüldü. Çocukların olayın etkilerine bağlı olarak sergiledikleri davranışlarda, katliamın etkilerinin yanı sıra, yayın etiği ve çocuk hakları hiçe sayılarak yapılan ve katliamın asıl odağını kaydırmak amacıyla çocukların suistimal edildiği haberlere sürekli maruz kalmaları da hiç şüphesiz etkili olmuştur.

Sonuç Olarak

        Dünya tarihinde çok kez görüldüğü ve yukarıda aktarılan tanıklıklardan da anlayacağımız üzere, yaşananların ardından hak taleplerinin önünün şiddet, baskı ve para ile kesilmeye çalışılması; bu gibi olayların bir daha yaşanmasını engelleyecek önlemlerin alınmaması; işçilerin yaşam koşullarının iyileştirilmemesi ve başta tarım olmak üzere, insanların sömürülmeden ve bağımsız olarak çalışmalarını sağlayacak iş alanlarının  açılmaması, toplumsal belleğimizdeki açık yarayı daha da derinleştirmekle kalmayıp onarılması çok zor yıkımlara da yol açacaktır.

        Bütün bunlardan hareketle TODAP olarak devlet yetkililerini ve tüm sorumluları,

Madenlerdeki çalışma koşullarını insan haklarına uygun şekilde dönüştürmeye ve Soma halkının hak taleplerini dikkate almaya,

Adalet duygusunu sağlamak için, mevki gözetmeksizin tüm sorumluları yargılamaya,

Ekonomi politikalarını sermayenin değil, insanların lehine değiştirmeye,

Kadınların yaşamlarını bağımsız olarak sürdürebilmeleri için kalıcı çözümler üretmelerine destek olmaya çağırıyoruz.

Soma’da çalışmalar yapan meslektaşlarımıza ise,

Mesleki sorumluluğumuzun devletlerin sorumlu olduğu hasarların ardından mağdurları teselli etmek ya da sadece bireysel sağaltım yapmak olmadığını anımsatıyoruz

Bütün ruh sağlığı alanı çalışanlarını, adalet ve daha iyi bir yaşam yolunda verilen mücadelelere destek olmaya çağırıyoruz.

Daha iyi bir dünya mümkün, biliyoruz!

TOPLUMSAL DAYANIŞMA İÇİN PSİKLOGLAR DERNEĞİ (TODAP)
İletişim: todap.der@gmail.com
Web sitesi: todap.org







Twitter
Facebook
© Copyright 2013 - TODAP