Çocuklar; savaşların, yoksulluğun, zorbalığın yani eşitsizlik, sömürü ve toplumsal çatışmanın gelişimine en az katkısı olan ama sonuçlarından en yoğun etkilenenlerdir. Söylemde “masum”, “günahsız” ilan edilen “iradesiz” kılınan ve nesneleştirilen çocuk, hayatın “gerçek”liğinde suçlu, yaramaz, tembel bir küçük insana dönüşebilmektedir.
Dayanışmacı, ortaklaşmacı ilişkilerin alanının giderek daraltıldığı, üretim alanlarının dağınıklaştığı günümüzde, insanlar da yalnızlaştırılmakta, sistemin tüm yükü aileye, ailenin yükü kadına yıkılmakta, bu yalnızlık ve dar ilişki alanlarında çoğunlukla evlere kapatılan çocuklar, ailelerin “kutsal”lığı söylemi ardında gizlenen paternalist şiddetin ve baskının muhatabı olmaktadır.
Çocuğun sözü değersizdir, maruz kaldığı şiddeti, baskıyı, sömürüyü anlattığında sözüne inanılmaz, abarttığı düşünülür. Gideceği okul, yiyeceği yemek, yaşadığı kent ve ülkedeki pek çok sorun ve talebi hakkında; yani kendi yaşam alanını ilgilendiren pek çok konuda söz hakkı yoktur. Genel olarak demokratik kurumların olmadığı Türkiye’de toplumsal hiyerarşinin en altında kalan ve en fazla ezilen çocuklardır. Özellikle ötekileştirilen kimliklere sahip çocuklar, engelli çocuklar, yoksul çocuklar, işçi çocuklar...
Bir çocuk hakları gününe daha “küçük” olduğu için söz hakkı tanınmayan, görülmeyen, yok sayılan çocukların; büyük, kocaman sorunlarla boğuştuğu bir dünyada giriyoruz.
Daha geçtiğimiz yıl, sokak ortasında devletin yasal gaz fişeğiyle, mermisiyle vurularak öldürülen çocuklar varken,
Cezaevlerinde çocuklar uzun tutukluluk süreleriyle boğuşuyor ve işkence görüyorken,
Eğitim dinselleştiriliyor ve inanç özgürlüğünün önüne geçiliyorken; bilimsel pedagojik unsurlar gözetilmeden dersler planlanıyor , müfredatların cinsiyetçi, ayrımcı, ezberci içeriği değişmiyorken,
Kız çocuklarına yönelik cinsel istismar evliliklerle meşrulaştırılıyorken,
Yoksul, aç, evsiz çocuklar korunmuyorken,
Kaçak olarak çalıştırılan çocukların iş kazalarında yaşam ve gelişme hakkı ihlal ediliyorken,
Göçmen çocuklar, dilini bilmediği bir ülkede her türden ayrımcılık, baskı ve şiddete maruz kalıyorken,
“Kutsal” kabul edilen “aile kurumu” içinde çocuklara yönelik istismarın, ihmalin her türü her gün artıyorken,
Sadece çocuklar değil, hiçbirimiz özgür değiliz.
Bu nedenle, sadece 23 Nisan ve 20 Kasım’larda çocukları ve haklarını düşünmek, anmak asla yeterli değildir. Bugünden, bu andan başlayarak bulunduğumuz her alanda çocukların hakları için, çocuklarla birlikte mücadele etmek, tüm kurum ve kişiler için önemli bir sorumluluktur.
Çünkü şunu çok iyi biliyoruz; çocuklar özgürleştiğinde, özgürleşeceğiz hepimiz.
Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği (TODAP)