Amina’nın ölümü tesadüf değil ırkçı ve ayrımcı yasaların sonucudur!
Kamerun’lu Amina Tau Cady İzmir Geri Gönderme Merkezinde hayatını kaybetti. Amina’nın ölümü göçmenleri ve özellikle de kadınları hedefine alan ırkçı ve ayrımcı yasalar tarafından şekillenen cezaevlerindeki insan haklarına aykırı ve toplumsal cinsiyete duyarsız uygulamaların sonucudur.
Sınır dışı edilmek üzere göçmenlerin tutulduğu Emniyet Genel Müdürlüğü Yabancılar Şubesine bağlı olan geri gönderme merkezlerinin insanlık dışı koşulları pek çok defa belgelendi. Son olarak Türkiye İnsan Hakları Kurumu tarafından geçen Kasım ayında yayımlanan “İstanbul Geri Gönderme Merkezi Raporu”nda, bu cezaevlerinde fiziki koşullarının yetersiz olduğu, havalandırma, sağlık ve psikolojik destek hizmetlerinin gerekli şekilde sağlanamadığı tespit edildi. Kimi zaman metrekareye 4-5 kişinin düştüğü bu ceza evlerinde kadınların durumu çok daha vahim. Toplumsal cinsiyete duyarlı tedbirlerin alınması bir yana hasta ya da hamile kadınlara özel bir bakım ya da psikolojik destek de mevcut değil. Göçmen kadınların karşılaştıkları ayrımcılık cinsel yolla bulaşan hastalıklar söz konusu olduğunda daha da vahim bir hal alıyor. Zaten hastanelerde kötü muameleye maruz kalan göçmen kadınlar bu cezaevlerinde de ayrımcılık ve tecritle karşı karşıya kalıyor.
Daha önce de ölümlerin yaşandığı bu merkezlerden birinde hayatını kaybeden Kamerun’lu Amina Tau Cady’nin ölümü de diğerleri gibi tesadüf değildir. Geçen Ağustos ayında hamile iken alıkonulduğu İzmir Geri Gönderme Merkezinde, HIV virüsü taşıyıcısı olduğu gerekçesiyle, bebeği ile birlikte karanlık bir bodrumda ve tecrit altında tutulmaya başladı.
Nisan 2014’de yürürlüğe giren 6468 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK), toplum sağlığı ve düzeni bahanesiyle göçmenlerin haklarının ihlal edilmesine zemin hazırlıyor. YUKK Madde 15’e göre (1b) “Kamu düzeni veya kamu güvenliği açısından sakıncalı görülenler” ile “(1ç) Kamu sağlığına tehdit olarak nitelendirilen hastalıklardan birini taşıyanlar”a vize verilmeyeceği, dolayısıyla sınır dışı edileceği öngörülüyor. Bu yasalar sayesinde polis, herkeste olabilen hastalıkları ya da toplum düzenini bahane ederek göçmenleri gözaltına alabiliyor, hiçbir savunma fırsatı vermeden ve tedavi imkanı sağlanmadan sınırdışı edilebiliyor. Bu sınır dışılar özellikle kadınlar için çok daha vahim boyutlara ulaşıyor çünkü her yıl binlerce göçmen kadın fuhuş ya da cinsel yolla bulaşan hastalık bahanesiyle sınır dışı ediliyor. Öte yandan göçmenlerin tutulduğu bu cezaevlerinde tüberküloz gibi bulaşıcı hastalıkların ise tespit edilmediği ve önlem alınmadığı da biliniyor. Dolayısıyla göçmenlerin oldukça sağlıksız koşullarda aylarca istif edilmiş şekilde yaşamak zorunda bırakıldığı bu cezaevlerinde tüberküloz hastalığına yakalanmaları da işten bile değil.
Amina’nın ölümü de göçmenlerin haklarını hiçe sayan bu yasaların ve uygulamaların bir sonucudur. HIV virüs taşıyıcısının aynı odada yaşayan diğer insanlara hastalığı bulaştırma riski olmadığı bilinmesine rağmen Amina’nın HIV virüsü taşıyıcısı olduğu için tecrit edilmesi bir ayrımcılık ve insan hakkı ihlalidir. Üstüne üstlük özel bakıma ihtiyacı varken lohusa haliyle ve yeni doğmuş bebeği ile kötü koşullarda kalmaya zorlanması Amina’nın ölümüne yol açmıştır.
Biz diyoruz ki; yasalar karşısında hukuki durumu ne olursa olsun göçmenlere ve özellikle de kadınlara karşı devlet eliyle yürütülen bu ayrımcı politikalara bir an önce son verilmelidir. Öncelikle hiçbir göçmen sınırı geçtiği ya da izinsiz çalıştığı için “suçlu”, “kaçak” ya da “yasadışı” değildir. Bu yüzden göçmenlerin hukuksuz bir şekilde geri gönderme merkezlerine kapatılması ve bu cezaevlerinde uygulanan insan hakları ihlalleri durdurulmalıdır! Bir an önce göçmenlerin başvurabilecekleri, bilgi alabilecekleri, haklarını savunabilecekleri bir başvuru mekanizması kurulmalıdır. Nitekim yasalardan dolayı kırılgan ve toplumun her kesiminin istismarına açık bir konumda bırakılan göçmenlerin haksızlığa uğradığında başvurabilecekleri hiç bir yer yoktur. Göçmenlik konumuna ek olarak, özellikle kadın ve LGBTİ bireylerin, taciz, tecavüz ve her türlü sömürüye karşı daha da savunmasız oldukları dikkate alınarak, özel önlemler, başvuru ve destek mekanizmaları bir an önce hayata geçirilmelidir.
Sınır Tanımayan Kadınlar
Adıyaman Kadın Yaşam Derneği
Amargi İzmir
Antalya Kadın Danışma Merkezi ve Dayanışma Derneği
Ayvalık Bağımsız Kadın İnisiyatifi
Biz Mersin HDK Kadın Meclisi
Ekmek ve Gül Dergisi ve Programı
El Emeği Değerlendirme Derneği Kadın Danışma Merkezi (ELDER-KDM )
Emek Partili Kadınlar
Erzincan Katre Kadın Grubu
EŞİTİZ – Eşitlik İzleme Kadın Grubu
Evişleri Dayanışma Sendikası (Evid-Sen)
filmmor kadın kooperatifi
Gökkuşağı Kadın Derneği
Halkevci Kadınlar
İMECE Evişçileri Sendikası
İMECE Kadın Dayanışması Derneği
İstanbul KESKli Kadınlar Meclisi
Kadın Emeği Kolektifi
Kadının İnsan Hakları – Yeni Çözümler Derneği
Kadınlarla Dayanışma Vakfı
KAMER Vakfı
Kaos GL
Kapadokya Kadın Dayanışma Derneği
Karya Kadın Derneği (Muğla)
Lambda İstanbul
Mersin LGBT 7 Renk Derneği
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı
Simurg Kadın Grubu (Ankara)
Sosyal Kültürel Yaşamı Geliştirme Derneği’nden (SKYGD) Kadınlar
Sosyalist Feminist Kolektif
Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM)
Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği (TODAP) Kadın Komisyonu
TOHAV Göçmen Danışma Merkezi’nden Kadınlar
Van Kadın Derneği
Yaka Koop.
Yeni Demokrat Kadın
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisinden Kadınlar
Yoğurtçu Kadın Forumu