Biz psikologlar da, mühendisler, öğretmenler, doktorlar gibi; inşaat, maden, temizlik işçileri gibi; ücretli çalışan milyonlarca insan gibi; barınmak, beslenmek, okumak kısaca yaşamak için hergün yeniden emekgücünü satmak zorunda olan çalışanlarız. Hastanelerde, rehabilitasyon merkezlerinde, adliyelerde, liselerde, üniversitelerde çalışan terapistler, sosyal bilimciler, öğretmenleriz.
Biz de tıpkı diğer çalışanlar gibiyiz ve onlarla benzer sorunları yaşıyoruz. Bireyin, grubun, toplumun, büyük bölümü adaletsiz, haksız uygulamalardan beslenen sorunlarıyla, dışından, uzaktan değil tam içinden, bu sorunların muhattabı, yaşayanı olduğumuzun bilinciyle ilişki kuracağız. Farklı sorunlarımız dolayısıyla farklı çıkarlarımız varmış gibi göstererek, çalışan milyonlar arasında rekabet ve ayrılık yaratmaya çalışan kapitalist sistemin sözcülerine, onların tüm propangandalarına, gündelik hayatımıza, zihinlerimize sızma çabalarına rağmen biliyoruz ki;
Kapitalist rekabetin her türü bizi ve ilişkilerimizi doğrudan hedef alır. Daha üniversite sınavına girerken yaşanan büyük yarış, psikoloji bölümlerinde yüksek lisansa hazırlanmak gereği üzerinden artarak devam eder, sırf talep olduğu ve karlı bulunduğu için, gençlerin nasıl bir eğitim aldığını, mezun olduğunda iş bulup bulamayacağını önemsemeden, böylesi planlamalardan uzak biçimde açılan çok sayıda üniversiteden mezun binlerce psikologun iş arama mücadelesinde sürer. Oysa bu yarışa dahil olarak arkadaş, dost, “biz” olma hakkından feragat etmek, yalnız ve kaygılı olmak zorunda değiliz. Hayatımızın her adım ve alanında örgütlü olabilir, örgütlü durabiliriz. Çalışma arkadaşımızla, meslektaşımızla yarışmayı değil dayanışmayı seçebiliriz.
Kapitalizmin tüm dünyada yarattığı kronik işsizlik, çözüm üretilen, sistem tarafından çözülmesi beklenen bir durum değil artık. Psikologların hemen tamamı mezun olduktan sonraki hayatının bir bölümünde işsizlik sorunuyla karşılaşıyor, bir iş bulduğunda da işten çıkarılma, işsiz kalma riski, iş güvencesinin sınırlılığı ya da yokluğu nedeniyle hep başucunda duruyor. Bu nedenle sıklıkla tümüyle işverenin lehine sözleşmeler imzalıyorlar.
Çalışan milyonlar, her geçen gün örgütsüzleştiriliyor. Sendikalı işçilerin toplam işçi sayısına oranı her yıl düşüyor. Psikologların kitlesel biçimde çalıştığı alanlar, örgütsüzlüğün yoğun olduğu alanlardır. Rehabilitasyon merkezleri, özel okullar, kreşler, danışmanlık merkezleri…. Önemli bir bölümümüz, güvencesiz çalışıyoruz, sendikalı da değiliz. Biliyoruz ki birlikte çalıştığımız diğer meslek gruplarının önemli bir bölümünün de sendikası yok, iş güvencesi için yasal olmayan koşullar öne sürülüyor. Psikologların sendika ve iş güvencesi hakkı için mücadeleyi, tek bir işçinin sendikasız, tek bir işçinin sigortasız kalmaması için yürütülen mücadeleden ayrı düşünmeyiz/düşünemeyiz.
Sağlık, rehabilitasyon, eğitim alanında çalışan TODAP’lı psikologlar ve psikoloji öğrencileri olarak, sosyal bilim yapan üniversite çalışanları olarak, rekabeti, sömürüyü, ezme-ezilme ilişkilerini yeniden üreten bir dünyanın yerine dayanışmacı, ortaklaşmacı değerlerin öne çıkarıldığı, sömürüsüz bir dünya için sınıf dayanışmasını yükseltme hedefiyle 1 Mayıs’ta alanlardayız!
YAŞASIN SINIF DAYANIŞMASI!
Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği (TODAP)