11.11
Son altı ay içinde 2000 insan öldü bu topraklarda bu da günde 11.11 kişiye denk geliyor. Yazının başlığı bu olması gerekli diye düşündüm.

Şuan yazıyı yazarken tepemde dolaşan helikopteri ve yaklaşık 200 metre ötemde sıkılan silahlar ve patlayan bombaları tolere ettim sayılır. Oysa twetterı kapatmadan önce her gece ‘’hepimiz öleceğiz’’ diye twet atan bir hesabı hatırlıyorum, bu aralar bu topraklarda yaşayanların kafasında dolaşan söz olduğunu söylemek yanlış kaçmaz sanırım.

İnsanlar sürekli bir birlerine ‘’peki şimdi ne olacak’’ diye soruyor ama kimse bunun cevabını veremiyor. Belirsizliğin yarattığı tedirginlik, her an ölecekmişsiniz duygusu, açlıkla, susuzlukla terbiye edilmek, her hangi bir bilimin açıklayabileceği tarzdan bir şey değil. Yaşanılan adaletsizlik karşısında o denli çaresiz ve savunmasız bırakıldık ki, God On Trail filmdeki Yahudilerin başlarına gelenlerden dolayı Tanrı için kurdukları mahkemeyi kuracağız neredeyse. 

Yaşanılanlara bir psikolog olarak ne yapabilirizi düşününce sizlerde kabul edersiniz ki bomba sesleri görüşme odasında yankılanırken görüşme için gerekli olan güvenli ortamın sağlanamayacağı ya da sağlanamadığı, insanların Tanrı’dan dahi umudunu kestiği bir coğrafyada buradaki insanların ihtiyacının en azından şuan bir psikolog olmadığını söyleyebiliriz. 

İnsanlar sürekli yaşanılanları anlatıyor, Sur’da kadınların erkek polislerce eşlerinin gözlerinin içine baka baka taciz edilerek arandığını, korkudan eşlerinin ses edemediğini, Silvan’da 15 yaşlarında bir çocuk karnından vurulduğunda ‘’ne olursunuz bir parça ekmek verin’’ dediğini, Nusaybin’de bir annenin evdeki son bulguru pişirdiğini ve çocuklarına ne vereceğini bilmediğini, hamile bir kadının merdivenlerde vurulduğunu, 35 günlük çocukların hastaneye götürülemediğinden öldüğünü, derin dondurucuda bekletilen cenazeleri, kuşlarını besleyen insanların keskin nişancıların hedefleri olduğunu… Çok şey anlatıyor insanlar ama kimseye dertlerini anlatamıyorlar.

İnsanlar burada korkuyor, ürküyor, sevinemiyor, gülemiyor. Şehirler gündüzleri alel acale işlerini bitirme telaşında insanlarla dolu, geceleri ise derin bir sessizliğe bürünüyor, dışarı çıkanlar sadece zorunluluktan çıkıyor. Ölmek herkes için yakın bir ihtimal.

İnsanın dünyaya ilişkin sarsılmaz inançları, adalet duyguları yerle bir olmuş durumda, insanlar çocuklarını, annelerini, babalarını, evlerini, işlerini kaybediyor. 

Evet, herkes hendeklerden bahsediyor, burada da bahsediliyor ancak insanlar hendeklerden öncede bu toprakların güllük gülistanlık olmadığını, hendekler açılınca da ve yarın kapanınca da güllük gülistanlık olmayacağını biliyorlar.

Bir psikiyatrist arkadaşımız Sur’dan gelen bir hastasını ‘Sur’a gönderirsem ölebilir’ diyerek servise yatırdığı bir zamandayız, çocukların silah seslerinden günlerdir uyuyamadığı, ilaçlarını alamadılar diye atak geçiren insanların olduğu, annesini hastaneye götüremediği için intihar ettiği bir zamandayız, 500 yıllık Camilerin, hamamların yakıldığı, bir halkın tüm belleğinin silinmeye çalışıldığı bir zamandayız, neyse ki iyi şeylerde oluyor dedirtecek tek bir anımız yok. Kötü bir zamandayız, adaletin olabileceğine, zalimlerin, katillerin yargılanıp hesap sorulabileceğine kimsenin inancı yok, bu yüzden herkes sadece ölmemeye çalışıyor. 

Şiddet büyüyor, 40 yıldır büyüdüğü gibi, şiddetle beraber yeni nesillerde büyüyor ve yarın bu şiddetin bir tarafında olacaklar maalesef.

İnsanlar biz psikologlara en çok anlaşılmak için gelirler ya sanırım buradaki insanlar kendilerini anlayabilecek birilerinin olduğuna inançlarını yitirdiler.

Ahmet Telli’nin dizeleriyle bu sokağa çıkma fanusu yazısını bitirelim

‘’Yetmiş iki gündür bir dolapta kilitliyim. 
Yalnızca anahtar deliğinden hava giriyor ve ölü bir ışık sızıyor içeri. 
Yalnızlık hiç de tanrısal değil, görkemli değil. 
O yalınızca geçmişle gelecek, ölümle yasam arasında kocaman bir karanlık nokta. 
Geçmişi ve geleceği olmayan, ölümle yasam arasında irinli bir leke yalnızlık denilen. 
Simdi ne varsa, anahtar deliğinden sızan havayla ışıkta... (Farkına varsalar, kapatırlar mıydı onu da?) 
Bütün belleğimdekileri yok ettim. 
Elektrikli bir ayığıyla yaktım, jiletle kazıdım. 
Çığlıkların aralığından uçurdum hepsini, kül edip savurdum. 
Adımdan gayrısını bilmiyorum.’’

Amed’den Bir Psikolog
Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği(TODAP)

Twitter
Facebook
© Copyright 2013 - TODAP