Ortak Açıklama: Basına ve Kamuoyuna
Günlerce, haftalarca süren sokağa çıkma yasaklarıyla yüz binlerce insanın, tüm insan haklarının ihlal edildiği bir süreci yaşıyoruz. Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar başta olmak üzere sivillerin öldürüldüğü, ısınma, su ve gıda gibi en temel ihtiyaçların karşılanamadığı, sağlık hizmetlerine ulaşımın engellendiği adı konulmamış acımasız ve hukuksuz bir savaş sürecindeyiz. Hastanelerin karargâha dönüştürüldüğü, sağlık çalışanlarının yaralıya müdahale ederken, ambulans kullanırken yani yaşatmaya uğraşırken, öldürüldüğü bir ortamdayız.

Sokağa çıkma yasaklarıyla ortaya çıkan abluka nedeniyle insanların hakları gasp edilirken, diğer yandan en son akademisyenlerimizin yaşadığı gibi, abluka dışındaki insanların da özgür düşünme, düşündüğünü dile getirme hakları imkansızlaştırarak, ablukanın tüm Türkiye’de uygulanmaya başladığı görülmektedir. İnsanlar kendi yurtlarından, evlerinden çıkarılmış, göçe zorlanmıştır. 

İHD Diyarbakır Şubesinin açıkladığı rapora göre; 

16 Ağustos 2015 tarihinden 10 Ocak 2016 tarihine kadar, 7 kente bağlı 19 ilçede 59 kez sokağa çıkma yasakları ilan edilmiştir. Bu yasaklardan yaklaşık 1,5 milyon kişi etkilenmiştir. 1,5 milyon kişinin yaşam ve sağlık hakları başta olmak üzere insani ve temel tüm hakları ihlal edilmiştir. Bu süre içerisinde 170 kişi hayatını kaybetmiştir. Hayatını kaybedenlerin 29’u çocuk, 39’u kadın ve 24’ü de 60 yaş üzerindeki yaşlı insanlar olmuştur. Yine bu dönemde yaralanan 145 kişinin 37’si çocuk ve 26’sı kadınlardan olmuştur.

En acımasız savaş koşullarında bile yaşanamayacak şeyler son dönemlerde yaşanır, kanıksanır oldu: Öldürülen kişilerin cenazelerinin sokaklardan alınmasına günlerce izin verilmemekte, yaralılar tedavi olmadığı için ölmekte, ölü bedenler evlerde derin dondurucularda saklanmakta, insanlar cenazelerini defnedememektedir. Kaybettiğimiz insanlarımız sahipsizmiş gibi cenazelerinin resmi kurumlarca gömülmesini sağlayan yasalar çıkartılmaktadır.

Yaşanan insan hakkı ihlallerinden sağlık emekçileri de zarar görmektedir. Cizre Devlet Hastanesinde olduğu gibi sağlık kurumları hedef haline gelmekte, getirilmekte, silahlı saldırıya uğramaktadır. Hastaneler karargah gibi kullanılmakta, roketli saldırıların hedefi olmaktadır. Oysa, Türkiye’nin de tarafı olduğu pek çok uluslar arası sözleşme her türlü savaş ve çatışma koşullarında hastanelerin korunması gerektiğini belirtmektedir. Özellikle çatışma bölgelerindeki sağlık emekçileri yaşadıkları çaresizlik nedeniyle, bu bölgelerden ayrılmaya çalışmakta, en sonunda istifayı bile düşünmektedirler.                                                                              
Böylesi koşullar nedeniyle yurttaşlar sağlık hizmetine erişememekte, bebeklerin aşıları yapılamamakta, kadınlar evlerde doğum yapmakta, eczaneler açılamamaktadır. Sağlık çalışanları can güvenliği olmayan koşullarda yurttaşların sağlığı için çabalamaktadırlar. En son Cizre'de yaralanan 16 yaşındaki H.P. ambulans ulaştırılmaması nedeniyle hayatının tehlikede olduğu gerekçesiyle yapılan başvuruda AİHM, hükümetten H.P.’nin yaşam hakkının ve vücut bütünlüğünün korunması için her türlü tedbiri almasına karar vermiş ancak AİHM'in bu kararının avukatına gönderildiği saatlerde ise H.P. yaşamını kaybetmiştir. 

1949 ve 1977 Cenevre sözleşmeleri ve ek protokolleri gereği sağlıkçıların savaş alanlarında, siviller ile savaşma yeteneğini kaybetmiş savaşçılara sağlık bakım ve yardımı yapma sorumluluğu vardır. Bu sorumluluk nedeniyle sağlıkçıların çatışma ve savaş alanlarına girme hakkı bulunmaktadır. Bu çerçevede, dokunulmaz sağlık sembolleri vardır. Sağlık sembollerinin olduğu hastane gibi yerlerin içinde ve çevresinde askeri bir gücün konuşlanması yasaklanmıştır. Buna uyulmadığı durumlarda sağlıkçılar ve kurumları hedef haline gelecektir.

Yaşam hakkı, sağlık hakkı en temel insan haklarındandır. Sağlık çalışanları olarak biliyoruz ki çocuklar başta olmak üzere, tüm bölge halkında yaratılan şiddetli psikolojik travma, tedavisi çok güç, uzun yıllar etkisinin silinmesi mümkün olmayacak sonuçlar yaratmaktadır. Hayatını kaybedenlerin yakınları yasını bile yaşayamamaktadır. Bir ayı aşkın süredir evlerinden çıkamayan insanlar bu kadar süredir ne yiyip içmektedir, nasıl ısınmaktadır, besledikleri hayvanları nasıl yaşayabilmektedir. Bu soruya hiçbir devlet yetkilisi mantıklı cevap verememektedir; veremez de…

Otoriter, tekçi bakış açısı bu dönemde topluma daha da fazla dayatılmıştır. İnsanlar din, dil, ırk, siyasi görüş ve mezhep farklılıkları üzerinden ayrıştırılmakta, dayanışma kültürü yok edilmeye çalışılmaktadır. İnsanlığın tarihi ve ekolojik değerlerine saldırılmakta, yok edilmeye çalışılmaktadır. Sağlıklı olma halinin imkansızlaştığını söylemek mümkündür. Toplumsal travmaya dönüşen bu uygulamalar gittikçe derinleşmektedir.

Biz sağlık emekçileri için aslolan yaşama hakkıdır. Bütün ölümlerin, ama özellikle de sivil, bebek ve çocuk ölümlerinin bir an önce bitmesi birincil dileğimizdir. Cizre’de ve Çınar’da yaşamını kaybeden Miray bebek de, Yiğit de bizim bebeklerimiz, bizim çocuklarımızdır. Onları aramızdan alan kurşunlara hiç ayrımsız karşı çıkıyoruz. Çocuklarımızın sağlıkla büyüyüp eşit ve özgür yurttaşlar olarak bir arada barış içinde yaşayabilmeleri için bütün tarafları bu karabasandan artık uyanmamız için sorumluluğa davet ediyoruz. 

Sağlık emekçileri olarak bizler, hastalarımızı bir gün bile daha fazla yaşatmak için gece gündüz çırpınırken; insanların öldürülmesine, sağlık hizmetlerine ulaşımın engellenmesine seyirci kalamayız. Bu çerçevede Diyarbakır’da başlatılan ve İstanbul’la devam ederek yaygınlaşan, “Beyaz Bayrak İnisiyatifi” adıyla, Barış İçin Beyaz Forumlarda sağlığı, barışı, insan haklarını Ankara’da da savunmaya, dile getirmeye devam edeceğiz. Çözümün ancak barış, eşitlik, adalet ve özgürlükle sağlanacağını biliyor, hatırlatıyoruz.

Çatışmalı ortam içinde öldürülen sağlık emekçisi arkadaşlarımız Eyüp ERGEN, Abdullah BİROĞUL, Şeyhmus DURSUN ve Aziz YURAL’ı saygı ve özlemle anarken bu günden itibaren çatışmasızlık sağlanıncaya ve sağlık hakkına, sağlık hizmetlerine erişimin önündeki tüm engeller kaldırılıncaya kadar her gün saat 18.00-19.00 saatleri arası Sakarya Caddesinde  Yaşam Hakkı İçin Beyaz Nöbette olduğumuzu ilan ediyoruz. 

Forum tarzında sürdüreceğimiz nöbetlerimiz sözünü söylemek üzere barıştan yana tüm kurum ve kişilere açık olacaktır.

Beyaz Bayrak İnisiyatifi


Açıklamamıza Destek Veren Kurumlar:

Sağlık Ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Ankara Şubesi
Ankara Tabip Odası
Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği(TODAP)
Türkiye İnsan Hakları Vakfı
İnsan Hakları Derneği Ankara Şubesi

Twitter
Facebook
© Copyright 2013 - TODAP