Üyemiz, dostumuz #AslıAydemireÖzgürlük!

LeMan’a saldıranlar değil, Aslı Aydemir tutuklandı.

 

Bugün bir kez daha, şiddetin, lincin, katliam çağrılarının değil, ona karşı çıkanların cezalandırıldığı bir manzarayla karşı karşıyayız. Yine keyfi bir cezalandırmayla, yine hukukun muhalif sesleri bastırmak için kullanıldığı bir durumla karşı karşıyayız. 4 Temmuz 2025 tarihinde sabah ev baskını, ardından gözaltı ve nihayetinde uydurma gerekçelerle verilen bir tutuklama kararı…

 

Kolektif belleğimizde Madımak Katliamı’nın izleri hâlâ canlıyken, 30 Haziran’da taşlarla, sopalarla LeMan Dergisi’ne saldıran ve “bu bina yanacak” naralarıyla açıkça ölüm tehdidinde bulunan şeriatçı bir güruh sokakları tehdit, nefret ve şiddetle doldurdu. Bu ağır suçlara karşı neden hiçbir etkili hukuki adım atılmadı? Kaçı hakkında adil ve şeffaf bir soruşturma yürütüldü? Kaçı ifadesi alınarak yasal sınırlar içinde hesap vermeye çağrıldı? Hiçbiri! O sırada orada bir mekânda oturan ve buna karşı tepki gösterip ses çıkaranlardan biri ise, yani bir muhalif, feminist bir psikolog, bir Barış Akademisyeni tutuklandı. Üyemiz Aslı Aydemir, 4 Temmuz sabahı evine yapılan polis baskınıyla gözaltına alındı ve uydurma, manipülatif, dayanıksız gerekçelerle tutuklanarak Silivri Hapishanesi’ne gönderildi.

 

Biliyoruz ki devletin görevi, ölüm tehditleri yayanları cezasız bırakmak değildir ve de aynı şekilde, muhaliflere yönelik ölçüsüz ev baskınları, sabaha karşı gözaltılar ve keyfi tutuklamalar da asla meşru kabul edilemez. Adalet, hukuku araçsallaştıran ikiyüzlü cezalandırma mekanizmalarıyla değil, herkes için eşit hak ve sorumluluklarla sağlanır.

 

LeMan’a saldıranlar değil, saldırıya tepki gösteren muhalif bir ses tutuklandı.

 

Bu durum tesadüf değil. Muhalif olanı susturmaya ve kriminalleştirmeye yönelik uzun zamandır işlemekte olan bir anlayışın parçası. Bugün bu araçsallaşan hukukun, kimleri ısrarla ve keyfi biçimde cezalandırdığını, kimlere dokunulmazlık tanıdığını konuşmak mecburiyetindeyiz. Bugün tanık olduğumuz, yalnızca bireysel bir mağduriyet değil, muhalefetin bütün seslerine yöneltilmiş sistematik bir gözdağıdır. Bunu 2016’dan bugüne halkın iradesinin gasp edilerek belediyelere kayyım atanmasından, Kürt siyasetçilerin, muhalif siyasetçilerin tutuklanmasından, sosyalistlere, sendikalara yönelik yapılan rutin hâle gelmiş operasyonlardan, gençliğin sokaktaki sesinin bastırılmaya çalışılmasından, Feminist Gece Yürüyüşleri’ne, Onur Yürüyüşleri’ne yönelik engelleme, saldırı ve gözaltılardan biliyoruz.

 

LeMan’a saldıranlar değil, toplumsal dayanışmadan yana bir psikolog, bir feminist, bir Barış Akademisyeni tutuklandı.

 

Kamusal alanda açık tehdit ve şiddet içeren eylemlerde bulunan cihatçılar hiçbir yaptırımla karşılaşmazken, bu tehditlere ses çıkaranların hızla cezai sürece dahil edildiğine tanıklık ediyoruz. Bu açıkça gösteriyor ki hukuki süreçlerin temelini oluşturması gereken nesnellik ilkesinin yerini, siyasal konjonktürle uyumlu keyfi uygulamalar almış durumda. Gerçek artık delillerle değil, kimin söylediğiyle ölçülüyor. Hakikat, hukuk önünde tartışmaya açık bir mesele olmaktan çıkarak iktidarın tanımladığı sınırlar içine hapsoldu. Yargı kararlarının olgulara değil, önceden belirlenmiş siyasal pozisyonlara göre şekillendiği, yargının toplumsal muhalefetin tüm kesimlerine yönelik nasıl bir sopaya dönüştürüldüğünü her gün deneyimliyoruz, yaşıyoruz.

 

Uzun zamandır içinde olduğumuz sosyo-politik atmosferde keyfilik olağanlaşmış, adalet duygusu sistemli biçimde aşındırılmış durumda. Hepimiz biliyoruz: Neyin doğru, neyin meşru olduğuna hukuk değil, iktidar ve onun güdümündeki yargı karar veriyor. Sözünü sakınmayan herkesin hedef hâline geldiği, hakikatin yerini iktidarın çizdiği sınırların aldığı bir düzende yaşıyoruz. Dolayısıyla bugün karşı karşıya olduğumuz, faşizmin gündelikleşmesidir. Hukuki güvencelerin askıya alındığı, muhalif olanın suçla özdeşleştirildiği, toplumun sindirilerek hizaya sokulmaya çalışıldığı bu rejim, her yeni gün tırmandırdığı otokratik yıkıcılığı ile sessizliği de örgütlemeye çalışıyor. Bizlerin payına ise, bu boğucu faşizan havayı solumak ve direnmek düşüyor.

 

Bu düzene alışmayacağız! Susmuyoruz, susmayacağız! LeMan’a saldıranlar değil, üyemiz, sevgili arkadaşımız Aslı Aydemir tutuklandı.

 

Hukukun işlemediği bir toplumda güven yerini korkuya, ifade yerini suskunluğa bırakır. Aslı susmadı, biz de susmayacağız!

 

Aslı, Kürt halkına yönelik saldırılara sessiz kalmayan, Barış için Akademisyenler Bildirisi’ni imzaladığı için 24 Aralık 2017 tarihli 695 nolu KHK ile Dicle Üniversitesi’ndeki görevinden ihraç edilen, hakları gasp edilmiş bir akademisyen, Barış Akademisyeni. Patriyarka ile uzlaşmayan, sesiyle sözüyle erkek egemenliğine direnen bir feminist. Ve, toplumdan, barıştan, emekten yana bir meslek yasası için mücadele eden, halkın ruh sağlığını önceleyen bir eleştirel psikolog. Aslı, yaşamın her alanında mücadeleci kimliğiyle nasıl yer aldıysa, biz de bu baskıcı düzene karşı, yalnızca Aslı Aydemir’in değil, hakikatin ve direnen tüm seslerin özgürlüğü için ortak bir mücadeleyi büyütme sorumluluğuyla hareket ediyoruz.

 

Bu yaşananlar, yalnızca bir kişinin özgürlüğünü değil, kamusal alanın güvenliğini tehdit etmektedir. Yargının cezayı kime uygulaması gerektiğini biz hatırlatmaya devam edeceğiz. Çünkü bu düzenin ürettiği adaletsizliklere karşı sessiz kalmamak, yalnızca insani bir refleks değil, hepimizin paylaştığı etik-politik bir sorumluluktur. Bizler, bu hukuksuzluğa karşı sessiz seyirciler değiliz. Bizler, ölüm çağrıları yapanların ve onları koruyanların yanında da değiliz.

 

Bu hukuksuzluğu kabul etmiyoruz. Aslı Aydemir’in yanındayız, derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz!


Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği (TODAP)

Eğitim Sen İstanbul 6 Nolu Üniversiteler Şubesi

09 Temmuz 2025
Twitter
Facebook
© Copyright 2013 - TODAP