İstanbul, 30 Aralık 2008
BASINA VE KAMUOYUNA
YENİ YILDA POLİS TERÖRÜNE İZİN VEREN DÜZENLEMELER KALDIRILMALIDIR.
Biliyoruz: Polis şiddeti adaletsiz bir düzen içinde ezilen geniş kitlelerin korkutulması ve susturulması için vardır!
Polis şiddeti hukuk ve adaletin korunması için değil, ezilenlerin kontrol edilmesi ve statükonun devamı için vardır. Toplumsal adaletsizliğin, eşitsizliklerin ve haksızlıkların yeşerdiği Türkiye’de, polisin güç ve yetkilerinin artırılması, özellikle toplumun sosyal, ekonomik ve kültürel acıdan ezilen kesimlerinin kontrol altına alınması, taleplerini dillendirmelerinin önlenmesi, eşitsizliklere karşı direniş güçlerinin ve iradelerinin kırılması için vardır. Polis, bu adaletsiz düzenden fayda sağlayan, güç ve iktidar sahibi azınlığın polisidir. Bu azınlık, ezilenlerin direnişini kontrol altına alabilmek kaygısıyla polisin elindeki yetkileri güçlendirmeye çalışmaktadır.
Farkındayız: Yeni düzenlemeler polisin aşırı ve keyfi güç kullanımını kolaylaştırmıştır.
Bütün uyarılara ve muhalefete rağmen Haziran 2007'de yürürlüğe giren 5681 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (PVSK) polise olağanüstü yetkiler getirmiştir. Bu değişiklikler, insan hakları örgütleri ve hukukçuların da vurguladığı üzere otoriter rejimlere uygun düzenlemelerdir ve toplum için büyük tehlike oluşturmaktadır. PVSK'da yapılan değişiklikler sonrasında polisin aşırı ve keyfi güç kullanımı artmıştır. Bu değişiklikler ardından gerek polis kurşunuyla veya polisin uyguladığı diğer şiddet yöntemleri sonucunda meydana gelen yaralanmalar ve ölümler, gerekse avukatlara yapılan saldırılar artmıştır. "Dur" ihtarına uyulmadığı gerekçesiyle ateş eden polislerin uyarmayı veya etkisiz hale getirmeyi değil, öldürmeyi amaçladığı görülmektedir. Polis şiddeti sonucunda ölenlerin sayısı sadece 2008 yılı içerisinde 20’yi bulmuştur.
Görüyoruz: Polis şiddeti can alıyor, sakat bırakıyor, tehdit ediyor!
Haziran 2007'den bugüne polisin aşırı ve keyfi güç kullanımı nedeniyle meydana gelen ve örnekleri aşağıda ele alınan yaralanmalar ve ölümler, toplumun karşı karşıya bırakıldığı büyük tehlikenin somut göstergeleridir.
20 Ağustos 2007 – Nijeryalı Festus Okey Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü'nde alnından vurularak öldürüldü. Tutuksuz olarak yargılanmakta olan sanık polis memurunun silahı – davanın önemli kanıtlarından biri olmasına karşın – memura geri verildi ve ancak Eylül 2008'de mahkemece istendi.
7 Ekim 2007 – İstanbul'da dergi dağıttığı sırada polisin açtığı ateş sonucu omuriliğine kurşun isabet eden Ferhat Gerçek felç oldu. Açılan davalarda Gerçek hakkında polise mukavemetten 15 yıl, sanık polisler hakkında ise 9 yıl istendi.
Bu olay üzerinden bir yıl geçmeden, 28 Eylül 2008 günü, Gerçek'in polis kurşunuyla felç edilmesini protesto eden bir grup genç gözaltına alındı. Gençler gözaltında kötü muamele gördü ve cezaevine konuldu. Gençlerin işkence gördüğü ve içlerinden Engin Çeber'in hapishanede gördüğü işkenceler sonucu 9 Ekim 2008 günü öldüğü Adli Tıp Raporu ile kesinleşti.
25 Kasım 2007 – İzmir'de Baran Tursun "dur ihtarına" uymadığı gerekçesiyle kovalandı ve vuruldu. Baran Tursun, başının arka kısmından aldığı kurşun yarası sonucu daha sonra hastanede öldü. Olay yerinde inceleme yapan polisler hakkında suç delillerini gizledikleri iddiasıyla dava açıldı. Ayrıca Tursun'un ölümü hakkında açılan davanın duruşmalarına çok sayıda sivil polisin katıldığı saptandı; bu polisler hakkında soruşturma açıldı. Tursun'u öldürmekten sanık polis memuru tutuksuz olarak yargılanırken, emniyet ve yargıyı eleştiren Tursun ailesinin bazı üyeleri 301. Madde'den yargılanmaktadır.
27 Ekim 2008 – Antalya'da Çağdaş Gemik "dur ihtarına" uymadığı gerekçesiyle vurularak öldürüldü. Gemik başının arka kısmına isabet eden bir veya birkaç kurşun sonucu öldü. Çağdaş Gemik'i vuran motosikletli polis "olası kasıtla insan öldürmek" suçundan tutuklandı.
9 Kasım 2008 – Adana'da polisin "dur" ihtarına uymadığı gerekçesiyle sırtından vurulan 14 yaşındaki Ahmet Yıldırım kaldırıldığı hastanede öldü. İnsan Hakları Derneği Adana Şubesi yaptığı basın toplantısında polisi suçladı.
19 Kasım 2008 – Ankara’nın Altındağ ilçesinde hırsızlık zanlısı Soner Çankal polisin ‘dur’ ihtarına uymadığı gerekçesiyle başından vuruldu ve öldü.
Anlıyoruz: Bu düzende polis ve hukuk, hakkaniyeti korumak için değil, hâkimiyeti sağlamak için var!
Yukarıdaki örnekler polisin aşırı ve keyfi güç kullanımının arttığını ve pervasızlaştığını göstermektedir. Çeşitli insan hakları ve hukuk örgütleri de polisin adli merciler ve devlet tarafından korunmakta olduğunda dair görüş birliğine sahiptir. Bunlar, adli merciler ve çeşitli devlet birimlerinin de polis şiddetine ortak olduklarının, devletin topluma çoktan yabancılaşmış ve ona karşı olduğunun, adaletsiz bir toplumsal düzenin ilkel yöntemlerle korunmaya çalışıldığının göstergesidir. Bunlar, mahkemelerin akli muhakemenin yapıldığı ve toplumsal adaletin dağıtıldığı yerler değil, ezilenler üzerindeki hâkimiyetin pekiştirildiği ve ezilenlerin mahkûmiyetinin sürekliliğinin sağlandığı yerler olduğunu göstermektedir.
Hatırlatıyoruz: Polis şiddetine karşı direniş bizler için bir hak ve görevdir!
Polis gücünün, Yunanistan, Güney Afrika, Arjantin ve Türkiye gibi ülkelerde işlediği insanlık suçlarına karşı direnmek ve kitlesel gösteriler ve yürüyüşler yapmak insanca bir görev ve çağdaş bir sorumluluktur. Aksi takdirde, isledikleri suçların cezasını çekmeyen polis örgütleri ödüllendirilmiş ve yeni suçların islenmesi de teşvik edilmiş olmaktadır. Bu doğrultuda Yunanistan'daki göstericileri destekliyor, insanca bir dünyanın kurulması için polisin yetkilerinin tekrar gözden geçirilmesini istiyoruz.
Talep ediyoruz: Polis şiddetine izin veren düzenlemeler kaldırılsın.
Başta Başbakan, İçişleri Bakanı ve Hükümet olmak üzere, konu ile ilgili tüm yetkili makamları polis şiddetine karşı çıkmak ve hukukun üstünlüğünü korumak üzere göreve çağırıyoruz. Denetlenemeyen yetkilerle donatılmasının bir sonucu olarak, polisin aşırı ve keyfi güç kullandığı durumlar, gözaltında kötü muamele ve ölümler artmaya devam edecektir. Bu nedenle, PVSK'da yapılan ve polisin yetkilerini artıran, toplumu polisten korkmaya ve polise itaat etmeye zorlayan düzenlemeler mutlaka kaldırılmalıdır. Her ne sebeple olursa olsun aşırı güç kullanarak bir bireyin en temel hakkı olan "yaşama hakkını" elinden almaya yönelik şiddet eylemlerinde bulunan polisler, yargı önüne çıkarılmalı ve cezalandırılmalıdır. Polis terörüne karşı çıkılmaması ve toplumsal eşitlik ve adalet anlayışının korunmaması durumunda, toplum bir kez daha korku iklimi içerisine çekilecektir. Yetkilileri bunun sonuçları ile şimdiden yüzleşmeye çağırıyoruz!
Eleştirel Psikologlar ve Psikoloji Öğrencileri