Türk Psikologlar Derneği’nin 4 Mayıs 2010 tarihli çocuk istismarıyla ilgili basın açıklaması, meslek örgütünün toplumsal meselelerle ilgili bilimsel, sağduyulu ve kapsayıcı bir tepki vermesini bekleyen pek çok psikolog ve psikoloji öğrencisinde hayal kırıklığı ve öfkeye yol açmıştır.
Psikolojik teorilerin açıklamakta çok yetersiz ve hatta “yanlı” kaldığı çocuk istismarı gibi bir toplumsal olayda, TPD’nin meseleyi sadece psikolojik kavramlarla açıklamaya çalışması, ve çözümü “eğitime” indirgemesi gerek meslektaşlarımızın gerek diğer sağlık çalışanlarının, gerekse toplumun, TPD’nin bilimsel yetkinliği ve tarafsızlığı ile ilgili kuşkularını arttıracak niteliktedir.
Türk Psikologlar Derneği’nin, çocuk istismarını önlemek için önerdiği çözümler şunlar:
* çocukları “iyi dokunma- kötü dokunma” hakkında eğitelim
* anne-babaları çocuklarına kötü davranmasınlar, onları koruyabilsinler, onları sevsinler diye eğitelim,
* çocukları patolojik ailelerinden koruyalım
* uzmanları teşhis ve tedavide eğitelim (başlarında akademisyen olması da zaruridir)
* kurumlardaki personeli eğitelim, aman sapık personel seçmeyelim
* kolluk kuvvetleri çocukları sorgularken aman yumuşak olsunlar diye eğitelim
* istismarcıları cezalandıralım
TPD’nin cinsel istismarı ilişkin kavramsallaştırma ve yorumlama biçim, çok yetersiz kalmakta, cinsel istismar eğitimsiz-patolojik bireylerin varlığıyla açıklanmakta ve toplumsal politik süreçler tamamen göz ardı edilmektedir. Bu süreçlerin göz ardı edilmesi ile, TPD bilimsellikten uzaklaşmakta, güya kendi çapında “politik” olmamak için çaba harcayan TPD tam tersine, çok politik ve taraflı bir konuma yerleşmektedir. Üstelik bu taraflı konum, insandan ve toplumdan yana değil, ataerkil ve kapitalist sistemden, toplumdaki erkek egemen, sömürü düzenine dayalı yapılardan yana bir konumdur. TPD, yaptığı teşhis ve getirdiği önerilerle, bu yapıları ve kurumları değil, insanı ve toplumu işaret etmekte, meseleyi “eğitimsiz-patolojik vakaların” varlığıyla açıklamaktadır.
Özetle,
* toplumdaki yetişkin ve çocukların maruz kaldığı yoksulluk ve yoksunluklardan,
* “kutsal aile” , “namus” gibi erkek egemen kültürün normları haline gelmiş kavramlardan ve ataerkil, erkek egemen yapılardan,
* Türkiye’de ve dünyada kapitalist, militarist, milliyetçi ideolojiler ve bu ideolojilerin gündelik hayattaki yanımaları sayesinde şiddetin içselleştirilmesinden,
* bölge insanlarının 30 yıldır içinde bulunduğu savaş ortamından,
* devletin bizzat faili olduğu, sebep olduğu, göz yumduğu veya koruduğu, cezasızlıkla ödüllendirdiği şiddet kültüründen
* TMK mağduru çocuklardan; yani devletin “kötü çocuklar” olarak ilan ettiği çocuklara bizzat kendisinin uyguladığı istismardan,
* Yatılı İlköğretim Bölge Okulları gibi devlet ürünü kışla düzenindeki yapılardan,
* çocuk yuvaları gibi devlet denetiminde bulunan kurumlarda göz ardı edilen istismarı arttırıcı-besleyici yapılardan,
* toplumsal-politik müdehale ve mücadelelerden bahsetmeyen her türlü basın açıklaması, bilimsellikten uzak, taraflı, yetersiz ve tam da bu gerekçelerle “cinsel istismar olgularını üreten, besleyen” konumunda kalmaya mahkumdur.
Türkiye’deki psikolog, psikoloji öğrencileri ve toplumun, herkesin bildiği, sıradan insanın üretebileceği cinsten yüzeysel ve apolitik saptamalardan ziyade, cinsel istismar olgularının nasıl ortaya çıktığına, toplumsal politik süreç ve mekanizmalara ilişkin, güçlü, kapsamlı, derin, bilimsel, gerektiğinde taraf olma cesareti gösterebilecek etkili açıklamalara imza atan bir meslek örgütüne ihtiyacı vardır. Basın açıklamalarında vicdanın ve bilimselliğin sesini daha fazla duyabileceğimiz daha cesur bir meslek örgütü tavrını beklemek hepimizin hakkıdır.
TOPLUMSAL DAYANIŞMA İÇİN PSİKOLOGLAR DERNEĞİ GİRİŞİMİ