Psikolojinin siyasette bir araç olarak kullanılması ve kullananların deyimiyle Politik Psikoloji'yi düşündüğümüzde Vamık Volkan ve Abdülkadir Çevik öne çıkan isimlerdir. Vamık Volkan, Beyaz Saray'a danışmanlık yapmış olan, FBI'ın hep işe almak için peşinden koştuğundan bahsedilen bir psikiyatristtir. Uluslar arası Politik Psikoloji Derneği'nin kurucularından olan Vamık Volkan'ın öğrencilerinden biri olan Abdülkadir Çevik de 1992-1997 seneleri arasında Başbakanlık'a bağlı Türk Politik Psikoloji Merkezi'nde görev almış, Başbakan'a danışmanlık yapmış ve Milli Güvenlik Kurulu'nda görev almıştır. Bugün de Politik Psikoloji Derneği'nin yöneticilerinden olan Abdülkadir Çevik'in çalıştığı konular Vamık Volkanla paralellik gösterir. Temel inceleme alanları etnisite ve 'terrözm' dir. Sol hareketin ve Kürt hareketinin ivmesini artırdığı ve devletin kirli savaş politikalarının da hat safhada olduğu 90'lı yıllarda Abdülkadir Çevik'in bulunduğu konumlar, incelediği konular, Tük Yurdu dergisinde ve Türk Ocakları sitesinde yazılarının ve röportajlarının bulunması ve Politik Psikoloji Derneği'nin sitesinde MHP milletvekili resmi bulunması ilgiye değer noktalardır.
Psikoloji özne kurgusu, varsayımları, toplumsal düzende oturduğu konuma göre başından beri politiktir ve politik olmaya mahkumdur. Bir iktidar ilişkisi içerisinde kendini bir konuma oturtan veya doğası gereği o konuma oturmuş var oluşlar politik var oluşlardır. Bu iktidar ilişkileri içinde ezenden yana olan "Politik Psikoloji" hem iddiası gereği kendini politika dışı ilan etmekte hem de tam bu sebepten, yani bu mistifikasyona destek olduğu hem de ezen konumlarının yanında olduğu için politiktir.
Etnik meselelerde bilirkişi ilan edilen Vamık Volkan'ın röportaj ve yazılarından bazı örnekler yerinde olacaktır. Resmi ideolojiyle birebir paralleliğini koruyan Vamık Volkan Kürt Sorunu'nu kimlik çatışmasına indirgemekte ve bunu yaparken de bu çatışmaların sebebi olarak psikolojik faktörleri ön plana çıkarmaktadır. Toplumsal bir hareketi psikolojize ederken aynı zamanda da Abdullah Öcalan'ın "cinsel kimlik bozuklukları" ile ilgili tespitleriyle bu indirgeme durumunun halkalarını tamamlamaktadır. Belli bir tarihselliği olan ve ekonomik, sosyal ve kültürel temelleri olan Kürt sorununu hem psikolojize etmek hem de bağlamından koparmak -bu bağlamdışılaştırma ve yapılarla açıklama anaakim psikanalizin temel yöntemlerindendir- ve konuyu ezenden yana irdelemek ve o yönde sonuçlar çıkarmak durumuna bağlamaktadır. Burada karşılaştığımız sorun bir taraftan bize psikolojinin diğer bilim ve bilgi türlerinden kopartılmasının, bireyin salt psikolojik addedilen özellikleriyle incelenmesinin nerelere gidebildiğini gösterirken bir taraftan da egemen psikoloji anlayışının nasıl hakim ideolojilerle yan yana durduğunu göstermektedir. Ermeni sorunu konusunun da Vamık Volkan tarafından bir kimlik sorunu ve psikolojik bir sorun olarak ele alınması Türkiye temelli burjuvazinin hangi ihtiyaçlar doğrultusunda inkârcı bir siyaset tarzı işletmesini sorgulamak bir yana dursun Ermenilere 1915'te yapılan katliamı, o günden bu güne kadarki inkar sürecini ve milliyetçiliği tekrar tekrar meşrulaştırmaktadır.
Terör kavramı ve terör korkusu çoğu ülkede yok sayılan halklara ve aynı zamanda sistem karşıtı bütün hareketlere karşı kullanılan bir kozdur ve sınıfsal çıkarlarından feragat etmek istemeyen egemen sınıfların bu kavramı toplumsal muhalefetin yükseldiği bir korkutma unsuru olarak kullanması sıkça karşılaştığımız bir şeydir. Ve görüyoruz ki psikolojinin Türkiye'de başta Vamık Volkan ve Abdulkadir Çevik tarafından bu söylemlere destek olmak için kullanılması ve aynı zamanda da psikolojinin ve psikologluğun iktidarından yararlanılarak bu kavramı ve muhalif hareketleri açıkladığını iddia etmesi bize egemen psikolojinin toplumsal konumu hakkında bir bilgi sunmaktadır. Çünkü egemen psikoloji sadece ürettiği bilgiyle var olmakla kalmaz aynı zamanda ürettiği pratik ve kullanıldığı alanlarda temsil ettiği duruşlarla da var olur. Röportajlarında "terörizm" in hiç bitmeyeceğini ve bunun psikolojik olarak insanın içinde bir çekirdek olarak kaldığını ETA ve IRA örnekleriyle açıkladığı iddia eden Abdülkadir Çevik egemen psikolojinin egemen söyleme nasıl uyum sağlayabileceği konusunda bir örnek teşkil etmektedir.
Egemen psikoloji ve uygulayıcıları devlet, birey, toplum, millet, vb kavramları egemen söylem içerisinde kabul edilen, sabit, değişmez ve tarihselliği olmayan bir şekilde ele alıyor. Ve bu nedenle de bu tanımların bizi götürebileceği yer var olanı meşrulaştırmaktan başka bir yer olamıyor. Anaakım psikoloji ve siyaset ve medya alanlarındaki Türkiye'deki temsilcileri devletin tarihsel oluşum koşullarını ve dayandığı sınıfsal temelleri, bahsedilen insanın kapitalist düzenin insanı olduğunu, millet ve milliyetçiliğin sınıf çelişkilerini gizleyen ve ezen-ezilen ilişkilerini sabitleyen yapısını, toplumun veya kimliklerin homojen birer bütün olmadıklarını görmeme eğilimindeler.
Eleştirel Psikoloji Mail Grubu
Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği Girişimi