Frekansınızı Açın Sizlere Evrenin Sırrını Verecekler

Filiz OBUZ ERDOĞAN

Ülkemizin önemli süreçlerden geçtiği şu günlerde, özellikle toplumsal ayrışmalar körüklenmeye çalışılırken bireylerin yalnızlıklarının da buna paralel olarak arttırılması bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Her yönüyle ve tüm güçlerini kullanarak yaşamaya çalışan kapitalist düzen, insan psikolojisi üzerinden de devamını sağlamaya çalışıyor. Her şeyin alınır satılır bir pazar olduğu bu ekonomik sistemde mutluluk alıcısı ve satıcısı ile pazarın her yerinde taleplerin arzını üretiyor.

Elbette çok geniş cümlelerle girişini yaptığımız bu konu pek çok alt başlıkta incelenebilir. Biz burada bu mutluluk üretim sürecinin felsefesini pekiştiren kitaplardan bahsederek yeniden yeniden üretilen bu pazarı farklı bir gözle gezmeye çalışacağız.

Sosyoloji bilimi, insanın toplumsallaşma sürecinin korkuları ile başladığını söyler bize. Önceleri bilmediği doğa üstü güçlerden korkan, bunun için birbirine sığınan ve dini ritüeller, alış-verişlerle bu birlikteliği coğrafi olmaktan çıkarıp toplumsal bir bütünlüğe çeviren insanoğlu, günümüzde ise coğrafi, dini, etnik toplumsal sebeplerle birlikteliklerden daha çok günümüz gelişen bakış açısı veya ekonomik nedenlerle birlikteliklerini- toplumlarını oluşturmaktalar. “Doğduğun yer değil doyduğun yerin evin olduğu” bir toplumsal deyiş de her halde ekonomik nedenlerle vatanından (burada bireylerin istekleri- rızaları dışında hemen bir üst sokağa taşınmayı dahi altın kafese konma olarak kabul ettikleri, özlemini çektikleri vatanlarından bahsetmekteyiz, bu insanlar yazımız boyunca göçmen olarak tanımlanacaklar) ayrıltılmış göçmenlerin kendilerini ikna etme yöntemi olarak kendini göstermektedir. Kapitalizm kendi devamını sağlamak için ikna süreçlerini bireyin ya da toplumun iç dinamiklerine, bireyin ‘bireyselleşme göçü’ne kendiliğinden ikna olmasına bırakamayacak kadar öneminin farkındadır ve bütün gücüyle kendine kan taşıyan bu bireyselleşme göçlerini destekler.

Bireyselliğine Göç eden, kalabalık içinde de olsa yalnızdır. Yanına alamamıştır, toplumdan aldığı güçle tanıdığı kendini, toplumsal olaylara duyarlılığını, kendi acıları dışında yaşananlara akıttığı göz yaşını ve bu acılarla mücadele etmek istediğinde yanı başında bulacağı toplumsal dinamiği VATANINDA bırakmıştır çünkü; birkaç isyan kırıntısı, birazcık lanet ve kendi acılarının dışında kalana balık hafıza, yanında rakı türkü, tevekkül kader ve sinsi bir ben demiştimcilik belki…

Dedim ya bu yazıda GÖÇ dediğimiz; bir yerden bir yere yapılan toplumsal hareket olarak sosyolojik anlamıyla kullanılmadı; zamanın değiştirdiği toplumsal ilişkiler bütününde bireylerin oldukları yerde yalnızlaşarak, toplumla tamamlanan insanlaşma sürecinin bir parçası olarak toplumsallaşması için gereken yapıdan kendi bireyselinin dışında tutunacak yer bulamamasının kısacası olarak kullanıldı.

Peki yukarda anlatılan anlamıyla kapitalizmin yeni pazarlarının alıcısı olarak yaşamını yeniden şekillendirdiği, göç ettirdiği insanın bu pazardan ayrılmaması için içine soktuğu girdaplardan biride – unutmayalım sadece biri- ayrıca bu girdabı besleyen, göçün devamını sağlayan ve felsefe yaratarak yaşatan bugün çoğunu çok okunanlar listesinde gördüğümüz kişisel gelişim! kitaplarıdır. Kimlerin çok okuduğunu, çok okunduktan sonra ne olduğunu ve bu çok sayısını kimin belirlediğini bilmediğimiz ama bizi pazar oyunlarının en bayağısına da alet edebilen, reklam oyunu ile okumamıza yön vermeye çalışan; adını daha önce bilimsel çevrelerde duymadığımız, bilimsel kimliklerini bilmediğimiz, ama bizim göçümüzü güce çevireceğini, bizi tanıdığını ve içimizde ki gücü fark ettireceğini, bizi diğer insanları etkilemenin yollarını öğreterek bundan sonra süper insan olacağımızı, evrene mesaj gönderip yanıtını alacağımızı, ferrarimizi satıp bilgelik dağlarında dolaşacağımızı, 3 aşamada eşimizi seçip 5 aşamada onu etkileyivereceğimizi, etkilenmezse 2 aşamada onu unutacağımızı vadeden; popüler(!), çok okunan(!), satış rekoru kıran(!), bilmem kaç dilde yayınlandı sen daha okumadın mı(!), kitaplarıdır…  Bilim insanlarının ve eserlerinin burada bahis dışı olduğunu bildirmek isterim.

Bu tür kitaplarla ilgili hem olumlu hem olumsuz eleştiren yazılar da yayımlanıyor elbette, bir edebi eserin bilimsel gözlerle eleştirilmesi eleştirinin yönü ne olursa olsun olumlu bir durum, okuyucuya da yazara da yön veren ilerleten bir katkı elbette. Ancak bu tür kitaplara inanmanın “Tanrıya inanmak gibi olduğunu; varsa ve biz inanırsak bir şey kaybetmeyeceğimizi” de okuyoruz bazı eleştirilerin içinde; işte bireyin göçünün farkında olmadan onun acısını hafifletmek için okuduğu bu güçlendirici(!) kitapları bırakmasın, bağlansın daha da bağlansın diye oluşturulmaya çalışılan bir bakış bu…

Göçünü sırtında gezdiren birey onu bırakamayacak hale getirilir, çünkü bireyselleşmenin, her koyunun kendi bacağından asılmasının doğruluğu öğretilir ona bunun için kapitalizm her kurumunu kullanır, eğitimde ilerlemesi için geçmesi gereken bireyler, girmesi gereken kontenjanlar koyar, işten atılmamak için performans puanı yanındaki arkadaştan daha çok olmalıdır, yolda giderken çantasını sıkı tutmalı arabasını kilitlemelidir yoksa kaybolduklarında yenisini kendi almak zorundadır -hırsızı oluşturan sistem değildir suçlu- kilitlemeyi unutandır, kendi bacağından asılmalıdır. ikna eder bireyi oda içinde toplumsallaşacağı- insanlaşacağı toplumdan korkup alır bireyselgöçünü eline; sonra yorulduğunda umutsuzlaştığında eli gevşemesin diye bu yarışta kalsın diye kitaplarını gönderir sistem okusun, bilgilensin, kültürlensin diye.

İnsan bireydir de elbette, kişisel ihtiyaçları, ihtirasları vardır, ama ona “kaptanlığın yalnızca kendi gemisini kurtardığında olmadığını, denizi durultması gerektiğini ve kendi bacağının derdine düşmenin insana yakışmadığını” toplum içinde öğrenir ve öğrendikçe insanlaşır. Toplum yapısını bireye bunu öğretemeyecek hale getirip bozduğunuzda, bireyin eline göçünü verdiğinizde, astrologlarınıza, falcılarınıza, şifacılarınıza ve evrene mesaj göndermenizi sağlayacak sahte kablocularınıza çok iş çıkacak demektir.

“Elbette bu insanlar da çalışacak ekmek paralarını kazanacaklar, hem ne var bunda kötü şeyler söylemiyorlar ki evrene gönderdiğiniz bir iyi mesaj niye sorun oluyor” değil mi?

Birey elindeki bireyselleşme göçünün ağırlığını hissettiğinde onu bırakmak için yer arayacak, ama yer bulamayacak çünkü gözünü kendine dikmiş birey akıp geçen toplumu unutmuş, toplumda zaten o bireye dönüşmüştür. Birey bunu fark ettiğinde bencilleşmesini bitirebilir, çabalayabilir, insani yönünü canlandırabilir, toplumda değişir dönüşür elbette birey bunun için de örgütlenebilir. Peki yukarda bahsettiğimiz girdabın sahipleri ya da ekmek paralarını bu göçten kazananlar, onlar ne yapar…

Onlar da kitapları ile bir kısır döngü yaratırlar, çare arayan- güçlü hissetmeye ihtiyacı olan yalnız birey sığınır bu kitaplara, bu tür kitaplarda format olarak önce birkaç size benzer olay anlatılır (kendinizi bulasınız, işte ben, deyip okumaya devam edesiniz), sonra yöntemler üzerine konuşulur (önce o kitapta verilen telkinlere iman etmelisinizdir hatta bunun için sizlere tanımadığınız insanlar örnek gösterilerek onların başarıları anlatılır “…. Bey bu kitapta belirtilenlere uydu ve şimdi zengin vs” ya da ben mutluyum, güzelim zenginim gibi sözlerle güneşi selamlamanız gerektiği gibi ya da mutfağınızı mora, salonunuzu sarıya boyatın gibi uğurlu renk seçip, burcunuzun taşını kolye olarak takmanız gibi günlük hayatta yapılabilecek basit öneriler sunuluyor, ki birey zor değil yapabilirim bunları diyebilsin), buraya kadar bu tür kitaplar akmaz-kokmaz olarak değerlendirip emrettiği önerilerini(!) yerine getirsek ne çıkar ki dedirtebilecek bir görüntüde devam ediyor tabi, ancak bence kişisel gelişim(!) adı altında satılan bu tür kitapların içinde de ara sıra verilen mesajlar da ve son kısımlarında kitabın yazarının reklamını yaptığı (pazardan kopmamalısınız) diğer birkaç kitap ya da eğer yazdıklarımı yapmazsan başarılı olamazsın gibi kehanetlerle sizi başarılı olamadım öyleyse tam yerine getiremedim, zaten geçen sabahta tam selamlamadım yarım yamalak merhaba dedim güneşe, ya da evrene isteklerimi tam iletemedim yakalayamadım frekansı sanırım gibi KENDİNİZİ SUÇLAYICI ama başka kitaplarda çareyi aramaktan da vazgeçmeyici hale getirme bölümü ile kitaplar sonlanıyor. Göç ettirilmiş bireyimiz vatanını buldun da evini bulamadın’cı bir politika ile yazılmış kitapların arasında yolunu kaybediyor bu sefer… yolunu kaybediyor çünkü (bence asıl tehlikede burada) çünkü artık savaşacağı bir düşmanı kalmıyor ya da sadece kendi beceriksizliği sebebiyle başarısız olduğuna inandırılıyor böylece.

Hiç tanımadığı bir ülkede hiç bilmediği insanların başarı masallarını dinliyor, onların yöntemlerini izleyerek evrene olumlu mesajlarla isteklerini gönderiyor, ya da karşısındaki insanı 3 adımda etkilemenin yollarını anlatan kitapta anlatılanları yapıyor ama olmuyor. Zengin olmuyor, iş yerinde istediği maaşı- istediği mevkii elde edemiyor, istediği kadını etkileyemiyor, ya da çok güzel bir kadın olamıyor. Suçlu kim peki SENSİN! Neden? Çünkü dediklerimi tam olarak yapmadın bak o yaptı zengin oldu. ama şu kitabı da okursan belki olur, tekrar denersen olur belki, yok kesin olur vazgeçme güç sende hadi ayağa kalk tekrar dene, evet haydi haydi…

Psikolojik rahatsızlıkların pek çoğunun kişinin kendisi ile uyumunun bozulması ile oluştuğunu biliyoruz. Birey kendini tanıması, koşulları değerlendirerek toplumla uyumlu fakat olumluya evirebilecek bir yaşantı içine girmesi ve bu doğrultuda amaçlar edinmesi ile toplumsal yaşamda sağlıklı yer edinebiliyor. Burada toplumla kişinin olumlu uyumundan ne kastettiğim konusundan biraz bahsetmek gerekebilir. En değişime kapalı toplumlar dahi içerisinde ki bireylerde olumlu ve koordineli gelişimleri içlerine sindirmiş gelenekleştirmişlerdir. Gelişim dediğimiz de kısaca toplumla birey arasında ki bu alışverişin ürünü olarak karşımıza çıkıyor elbette. Kapitalizmin ileri aşamalarında bireyle toplum arasında ki gelişimin uyumsuzluğu dönemlerinde bireyselleşme körüklenir ve rekabet ortamı yaratılırken, mesleğine dolayısı ile kendine yabancılaşan insanlar daha fazla rekabete ve bireyleşmeye yönlendiriliyor, bu da kişinin kendi kendine, tek başına gelişebileceği, bireysel başarının yeterliliği, evrene gönderdiğin SENİN mesajının önemli olduğu fikri- yaşam tarzı yerleştirilmeye çalışılıyor. Bu tür kitaplarda anlatılanları gerçekleştirdiğinde amacına ulaşmayacağını onlarda biliyor ve biliyorlar ki suçluyu okurlarının beceriksizliği ilan edebildiklerinde, okur buna inandığında Pazar olmaya devam edecek, yine yeni kitaplar alacak her denemesinde biraz daha yorgun, umutsuzlaşacak ve beceriksiz-talihsiz olarak karşımıza çıkacak. Bu noktada kapitalizmin hazırladığı ilaçlar devreye girecek, yardımcınız olacak hergün 10 sayfa kitap ve 2 hap aman uyanmayın da sistemin sizi ne hale getirdiğini görmeyin ninnisini söyleyecek, tek başına mutlu sonlarını yaşamış becerikli talihlilerin masallarını anlatmaya devam edecekler.

Bu sebeple bence bu tür kitaplar sistemin küçük bir parçası olarak zararsızca dursalar da en çok okunanlar listesinde bulunmaları, kendileri hakkında yazılmış olumsuz eleştirilerde dahi “okunması ve uygulanması kolay inanmakla bir şey kaybetmezsiniz” fikri oluşturulan bu kişisel gelişim! kitapları kişisel bütünlüğün bozulmasına neden olmaktadırlar.

Okuyucularına birçok umutlar veren, olmayacak şeylere ikna eden ve boşluğa sürükleyen bu tür kimliksiz kişilerce yazılmış kitaplara okuyucularının da eleştirel bakması için öğrencilerimize “kitap okuyun kitap en iyi arkadaştır derken arkadaş seçimini de öğretmeliyiz sanırım” burada yine yeniden toplumu eğitmekle görevli herkese (her OKURu ayrıca okuduğu kitaptan edindiği bilgileri yanındakilerle paylaşan bir eğitimci olarak tanımlarsak) görevler düşüyor sanırım, sistemin kuşatması sadece kitaplar üzerinden değil her yönden yapılırken, felsefesi sürekli derinleştirilip ummadığımız noktalarda bizleri vurmaya hazırlanırken okur- eğitimciler daha uyanık olmalılar. Hepimize kolay gelsin.


10 Ekim 2010
Twitter
Facebook
© Copyright 2013 - TODAP