Cumhuriyet – Pazar
8 ŞUBAT 2009 / SAYI 1194
Esra Açıkgöz
Bir insanı, duygularını, düşüncelerini anlamak ne kadar mümkün? Psikolojiyle doğrudan ilgiliyseniz, elbette hem yanıtınız kolay, hem yolunuz… İyi de yönteminiz ne? Eleştirel Psikologlar ve Psikoloji Öğrencileri Grubu’na göre, insanı çevresinden, politikadan, toplumsal olaylardan, kültürel ve tarihi geçmişinden arınarak tanıyamaz, tanımlayamazsınız… Çünkü insan içinde yaşadığı toplumdan bağımsız değil, dolayısıyla siyasetten de. Grup da bundan yola çıkarak alternatif psikolojiye dair toplantılar düzenliyor, tartışmalar yapıyor. Zaman zaman 1 Mayıs’taki polis şiddetine karşı bildiriler çıkıyor bu toplantılardan, zaman zaman da bir işçi direnişine destek metinleri. Gelin onları biraz tanıyıp, dertlerini anlayalım…
Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi Barış Şensoy’u psikoloji eğitimine götüren, dışarıyla, sokakla, insanlarla bağlantılı bir şeyler yapmak istemesi. Uludağ Üniversitesi psikoloji bölümü mezunu Onur Çalışkan için de psikoloji, hayatla iç içe olan bir meslek tanımına giriyormuş, ta ki eğitimini almaya başlayana kadar. Bu hayal kırıklığını sadece o yaşamıyor. Güneş Kayacı, Boğaziçi Üniversitesi’ne adımını attığında psikoloji eğitiminin insanlara yaklaşımını görünce bölümü bırakmayı bile düşünmüş. “Bir eksiklik vardı” diyor, “Mesela psikolojiye giriş dersinde parayı insanı motive eden bir ara değişkendir, diye sunarlar, bu çok rahatsız edici. Bunun gibi pek çok önkabul ile ilgili bir dert vardı”. Psikolojiye karşı bu mesafesi ve soğukluğu üçüncü sınıfa kadar sürmüş, her yıl kendini daha da yalnız hissetmiş. Ta ki bir mitingde Psikologlar Platformu kartonunu görene kadar, “Gördüm ve kim olduklarını neler yaptıklarını öğrenmek için yanlarına koştum. Onlarınki gibi bir bakışın var olabileceğini görmem psikolojiye yeniden ısınmamı sağladı. O gün bugündür de, eleştirel psikolojiyi takip ediyorum” diyor. Hollanda’da yüksek lisansını yapmış ve çalışmaya başlamış. Kayacı için yaptıkları toplantılar çok önemli, çünkü bu “Amerika’dan teorileri getirip Türkiye’ye uyarlama eğilimini” ya da “Türkiye’de Amerika’daki teorileri desteklemek için yapılan çalışmalara” karşı alternatif bir psikoloji anlayışının oluşmasını sağlayacak.
Henüz yolun çok başında olduklarını biliyorlar, 2008 Ağustos’unda yapılan “Eleştirel Psikoloji Sempozyumu”ndan sonra bir araya gelmişler. “O sempozyum bir enerji ortaya çıkardı” diyor Onur Çalışkan, “Mail grubuna pek çok kişi üye oldu, bir şeyleri tartışabilir, konuşabilir, Türkiye’de psikoloji ile ilgili bir şeyleri dürtükleyebiliriz diye düşündük. Sonra toplantılar yapmaya başladık”.
Toplantılardan çıkan ilk ortak sonuç; psikolojinin politikadan bağımsız olmadığı. “Hani” diyor Çalışkan “özellikle feministlerin çok kullandığı, özel olan politiktir lafı var ya, ben de öyle düşünüyorum. Psikolojinin de bu yönden bakmasının mümkün olduğuna inanıyorum. Kriz anında psikologlara sorular soruluyor, mesela linç oluyor, bu insanlar niye böyle oldu deniliyor. Bu insanlar bir anda öyle olmadılar ki, o ana bir sürü toplumsal, sosyal, felsefi ya da tarihsel problemle geliyorlar, onları dahil etmeden inceleyemezsin ki bu insanları… Mesela, sinema başından beri ticari bir işti, ancak sinemanın o şekilde kullanılmasından rahatsız olan bir akım, bağımsız sinemacılar çıktı. Psikoloji de başından beri ticari bir işti, ancak şimdi şimdi bir şeyler değişmeye başlıyor”.
Barış Şensoy da psikolojinin birey üzerinden gittiğinin, birey üzerine konuşup bilgi ürettiğinin farkında olsa da, bireyin yalıtılmış olmadığını, toplum içinde üreten, dönüşen ve dönüştüren bir varlık olduğunu vurguluyor. Bu yüzden psikoloji bireyi düşünürken bunları da dikkate almalı. “Benim şahsi derdim” diyor, “psikolojinin toplumsal meselelerle nasıl ilişkilendirilebileceği. Psikolojinin hem teorik hem de pratik olarak toplumla ilişkili problemler üzerine düşünen, toplumu dönüştürmeye yönelik bir bilim olmasını nasıl mümkün kılabiliriz? İşlevinin içinde böyle bir gelenek var mı? Yanıtları ararken, eleştirel psikolojiyle karşılaştım”.
Serdar Değirmencioğlu’yla birlikte kurdukları bir blogda düşüncelerini paylaşıyor, eleştiriler yapıyorlar. Çalışkan, “Bu site, sessiz özne konumundaki psikologların ve psikoloji öğrencilerinin sesini yansıtıyor. Mesela Vamık Volkan’ın Ermenilerle ilgili meselede psikanaliz üzerinden yorum yapması bizi rahatsız edince böyle tarihsel, kültürel pek çok yönden anlaşılabilecek bir meselenin sadece psikanalizle ‘bilimsel’ hale getirilmesiyle ilgili yazı yazıyoruz” diyor.
İlham Khalilov’e göre grup, herkesin genel geçer kurallarla bakmaya alıştığı dünyayı farklı gözlerle anlamaya çalışması açısından önemli. Bu, tipik, fazla sorgulanmadan, düşünülmeden kalıp şekilde beyinlere yerleştirilen eğitimin, döngünün de dışına çıkılmasını sağlayacak.
Psikolojinin yüksek rağbet gören yeni tüketim maddesi gibi sunulmasından da rahatsızlar. Şensoy, “Şu an daha çok üretilen psikoloji söylemi üzerine tartışıyoruz, çünkü üretilen psikoloji bir yandan da icat edilen bir şey. Mesela kişisel gelişim kitapları filan diye bir psikoloji söylemi üretiliyor. Bunlar üzerine sözümüzü üretmeye çalışırken, işimizi de anlamaya çalışıyoruz. Kendi içimizde katı bir tüzük yazma gibi bir derdimiz yok” diyor. Onlar için psikoloji ne araç, ne de amaç, bu dengeyi kurarak bakıyorlar insana. Şimdi üzerlerinde çalıştıkları bir proje var; psikolojinin yoksul, şu anda yararlanamayan kesimlerle ücretsiz buluşturulması. Ayrıca Türkiye’deki çeşitli gruplarla, eşcinsellerle, feministlerle, çocuklarla ilgili çalışanlarla, alternatif sivil toplumculuk yapan STK’lerle iletişime geçerek, birlikte çalışmalar yapmayı da planlıyorlar.