Vicdani Retçi Enver Aydemir 24 Aralık 2009 tarihinde gözaltına alındıktan sonra Maltepe Askeri Cezaevinde işkenceye maruz kalmış ve daha sonra Emre İtaatsizlikte Israr ve Firar suçlarından 5 ayrı davada yargılanmıştır. Yargılamasının yapıldığı Eskişehir’de, duruşma sonrası yapılan basın açıklamasından dolayı Halil Savda (Yazar), Mehmet Atak (Oyuncu-yönetmen), Fahri Fatih Tezcan (Yazar), Ahmet Aydemir (Enver Aydemir'in Babası) ve Davut Erkan (Avukat) hakkında Halkı Askerlikten Soğutacak propaganda yaptıkları gerekçesiyle (TCK 318. Madde) iddianame hazırlanmış ve 5 kişi hakkında dava açılmıştır. Davanın ilk duruşması 21 Nisan 2011 Perşembe günü saat 09:30’da Eskişehir 4. Sulh Ceza Mahkemesinde görülecektir.
Duruşma sırasında, TODAP psikoloji ve militarizm ilişkisine ve "askerlikten soğutma suçu"na dair bir basın açıklaması yapacaktır.
Eskişehir'deki meslektaşlarımızı militarizme karşı bizimle birlikte ses vermeye davet ediyoruz.
Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği (TODAP)
Açıklamayı aşağıda bulabilirsiniz.
MİLİTARİZM, PSİKOLOJİYİ KULLANIR VE PSİKOLOJİLERE ZARAR VERİR
Egemenlerin, psikoloji bilimini ve psikologların tarafsız olmaları gerektiğini şart koşan “tarafsızlığa çağrı” tuzağına karşın, psikologların bir “taraf “ belirlemeleri gerekir.
İnsan davranışını anlamayı iş edinmiş psikoloji, özellikle saldırganlık, itaat, baskı, ırkçılık gibi konularda insanlığın birikimine önemli katkılar sağlamıştır. Sahip olduğu bilgi birikimini insan sağlığını korumak ve geliştirmek için kullanan, ruh sağlığının sadece bozulduktan sonra müdahalesini değil ilk olarak “korunmasını” başlıca dert edinmiş bir meslek grubu, var oluş prensibi olarak ölümden yana değil yaşamdan yanadır, “barış”tan taraf ve anti-militaristtir. Psikologlar, vicdani redçilere psikiyatrik hastalık tanısı konulması girişiminin, militarizmin vicdani reddi tıbbileştirerek, patolojize etme, etiketleme ve değersizleştirme girişimi olup, psikolojinin kötüye kullanımı olduğunu; militer anlayışa hizmet eden tüm psikolog ve psikiyatristlerin, mesleki sorumluluklarını ve etik ilkelerini hiçe saydığını ifşa eder.
Askerlik hizmeti, bir ideolojik aygıt olarak, devletin barışta sivil itaati kayıtsız şartsız sağlamak, savaşta ise öğrenilen öldürme tekniklerini kullanarak sorgusuzca öldürmek ve gerekirse ölmek üzere yapılanmış, incelikle planlanmış bir süreçtir. Beden ve ruh bütünlüğü üzerindeki hakların tümümün devlete teslim edildiği askerlik sürecinde toplumun erkeklerine yüklenen erkek egemen kültürün “asker doğan, uyumaz, üşümez, acıkmaz, öldürmeye ve ölmeye hazır erkek” kalıpyargıları bile tek başına eleştirilmeyi hak eder. Bu insani "duygusuzlaştırma" sürecine tabi tutulan erkeklerin sonrasında tüm insani duygularını yitirmeye alışarak, ailesinde ve toplumda şiddettin birer temsilcisi haline gelebilme ihtimalleri şaşırtıcı değildir.
Militarizm, katı bir disiplin, hiyerarşik yapıya bağlılık, görevin kutsallığı, kahramanlık, şehit olma gibi askeri değer ve pratiklerin yüceltilerek sivil alanın şekillendirildiği, bu değer ve pratiklerin eleştirilmesinin engellendiği ve cezalandırıldığı bir düşünüş biçimidir ve bu askeri değer ve pratikler, toplumsal ve siyasi ilişkilere de sinmiştir. Militer anlayışı yaratan ve besleyen yasalar, kurumlar, medya ve eğitim sistemi, sivil hayatta toplumda yaygınlaşan şiddetten de, milliyetçilikten ve şovenizmden de, cinsiyetçilikten de, kadına karşı şiddetten de sorumludur.
Militer anlayışın ürünü yasalardan biri, bu kurumları sorgulamayı, eleştirmeyi yasaklayan Türk Ceza Kanununun 318. Maddesidir. "Halkı askerlikten soğutma suçunu" tanımlayan bu madde de, “halkı askerlik hizmetinden soğutacak etkinlikte, teşvik veya telkinde bulunmayı veya propaganda yapmayı cezalandırmaktadır. Vatanın düşman güçlerine karşı korunması bakımından her Türk vatandaşının askerlik hizmetini severek ve isteyerek yerine getirmesi şarttır. Esasen askerlik hizmetine yönelik duygu, vatandaşlığın zorunlu gereği olan vatana sadakat borcunun bir parçasını oluşturur" denmektedir. Görülüyor ki madde, vatan "sevgisini" ve "sadakat" borcunu, yokluğu halinde ceza alınmasını gerektiren bir suç olarak tanımlamış, bu görevin "severek ve isteyerek" yerine getirilmesini "şart" koşmuş, ayrıca bireysel olarak değil kolektif olarak hissedilmesi gereken ortak bir duygu olarak dayatmıştır. Sevmenin ve istemenin nasıl "şart" koşulabileceği, o zaman bu durumun sevgi ve istek olmayacağı zaten yeterince açıktır. Bu maddenin asıl hizmet ettiği şey, ordu ve askerliği eleştirilemez kurum ve değerler olarak korumaya almak ve bu değerler eleştirildiği takdirde, özellikle sivil kesime, açık bir gözdağı vermektir.
Ordu ve askerliğe dair eleştiri, sorgulama veya değiştirme talebi, ister vicdani retçilerden, ister sivil kesimden, ister akademik alandan gelsin, insan düşüncesinin doğal eğilimi ve gelişiminin bir gereği ve garantisi olarak “kabul edilebilir” kılınmalıdır. Zorunlu askerlik sürecinin hem savaşta hem barışta var olma sebebi, askerlik esnasında verilen eğitim ve bu eğitim sürecine tabi tutulanların sonrasında yaşadığı ruhsal ve duygusal travmalar, bu süreçte öğretilen erkek egemen değerlerin ardından toplumsal şiddetin yaygınlaşmasına katkısı sorgulanabilmeli ve eleştirilebilmelidir. Psikoloji de, savaşa ve kişileri savaşmaya hazırlayacak her türlü eğitim içinde insani duygulardan arındırmaya, duyarsızlaştırmaya, sorgulamadan itaat kültürüne, bireysel farklılıklarının yok sayılarak tektipleştirilmesine, askerlikte tabi tutulan zorunlu şiddet eğitiminin ve maruz kalınan şiddetin bireyler üzerinde yarattığı travmaya, yani militarizme karşı, kayıtsız kalamaz.
Bu nedenle, biz Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği (TODAP) olarak, ordu ve askerliği sorgulanamaz değerler olarak korumaya altına alma amacıyla “halkı askerlikten soğutma suçu” adı altında, “teşvik, telkin, sevgi, duygu, sadakat borcu” gibi tamamen psikolojinin kavramları ile yaratılan, “hukuki değeri” var olmayan TCK’nın 318. maddesini bir “düşünce suçu” olarak kabul ediyor ve kaldırılmasını talep ediyoruz.
Eğer askerlikle ilgili teşvik ve telkin üzerinden bir suç tanımlaması söz konusu olacaksa, toplumun ruh sağlığını korumak adına “halkı barıştan soğutmanın” suç kabul edilmesini tercih ediyoruz.